İçeriğe geç

KUR’AN’DA GEÇEN حُكْمًا عَرَبِيًّا İFADESİ İSLAM’IN EVRENSEL OLMADIĞINI MI GÖSTERİYOR?

Bu yazı aşağıdaki görsel dikkate alınarak kaleme alınmıştır. Bu iddialar cevap vermeye değer midir, değil midir, tam emin olamadım, ama sosyal medya bunlardan geçilmez hale gelince gençlerin kafası karışabiliyor ve cevap verme gereği ortaya çıkıyor. Aslında ilk cümlesinden görselin ne kadar provokatif bir dille yazıldığı anlaşılıyor ve yine ilk cümle yazının ne kadar hastalıklı olduğunu da gösteriyor. O ilk cümleye cevap verme yerine onu yapay zekaya sordum. Ne kadar ilginç! Yapay zeka doğal sandığımız zekadan daha mı Müslüman?! Ne hallere geldik!

Soru: Bir Müslümanın “Medeni kanun ne diyorsa o insani ve İslami olandır” demesi caiz midir, doğru mudur?

Bir Müslümanın “Medeni kanun ne diyorsa o insani ve İslami olandır” demesi, İslam’ın temel anlayışına ve hukuki perspektifine ters düşebilir. İslam hukuku, yani şeriat, Allah’ın emirlerine dayalıdır ve İslam toplumlarında, şeriat hukuku, en yüksek otoriteyi kabul eder. Medeni kanunlar ise, modern devletlerin uyguladığı, genellikle insan haklarına ve toplumun ihtiyaçlarına göre şekillenen hukuk sistemleridir.

Medeni kanunlar, insanların belirli toplumsal düzeni sağlamak amacıyla oluşturduğu yasal sistemlerdir ve bunlar her toplumda farklılık gösterebilir. Oysa İslam hukuku, Allah’ın hükümlerine dayanan evrensel bir sistemdir. İslam’a göre, bir kanunun doğru olup olmadığı, İslam’a uygunluğuna göre değerlendirilmeli. Yani, bir kanun insani olabilir, fakat bu onun İslami olduğu anlamına gelmez.

İslam, temel olarak Allah’ın emirlerine, Peygamber Efendimiz’in sünnetine ve İslam alimlerinin ictihatlarına dayanır. Bu nedenle, bir Müslüman, yalnızca bir kanunun insan hakları açısından adil olup olmadığına bakmaz; aynı zamanda, o kanunun İslam’ın temel ilkelerine uygun olup olmadığını da değerlendirir. Eğer medeni kanunlar İslam’ın emirlerine aykırı ise, bir Müslümanın onları “İslami” olarak kabul etmesi doğru olmaz.

Belki bundan sonra cevaba da gerek yoktur diye düşünülebilir. Ama biz yine de tarihe not düşelim  ve gelelim asıl konumuza… Önce Ra’d Suresinin 37. ayetini kaydedelim:

وَكَذَٰلِكَ أَنْزَلْنَاهُ حُكْمًا عَرَبِيًّا ۚ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ أَهْوَاءَهُمْ بَعْدَ مَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ مَا لَكَ مِنَ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا وَاقٍ

“İşte böylece biz onu, Arabi bir hüküm olarak indirdik. Sana ilim geldikten sonra, eğer onların arzularına uyarsan, artık Allah’a karşı sana ne bir dost ne de bir koruyucu vardır.”

İddia şöyle; -ki, bunu aşağıdaki görselde de bulabilirsiniz-

İslam, evrensel falan değildir. Arabi bir hükümdür. Ayet açık. İbadet, ahlak ve itikad konuları sabittir, değişmez. Muamelat, ukubat, nikah, talak konuları sabit değildir, değişir. Şeriat, araplara gelen şeriattır. Tamamen değişir.

Bu iddiaya dair görüşlerimizi açıklayacağız ancak konuya girmeden şunu demem gerekir: Bir taraftan İslam evrensel değil; diğer taraftan sadece ibadet, ahlak ve itikad konuları evrenseldir diyorsun! Bu bir çelişki değil midir? Çelişki değilse o zaman sorulur: Sadece ibadet, ahlak ve itikad konularını evrensel kılıp diğer tüm hükümlerin tarihsel olduğunu neye dayanarak söylüyorsun? Kur’an’a mı? Ama Kur’an böyle bir ayırım yapmıyor! Aksine hemen aşağıda göreceğimiz gibi Kur’an “bütün insanlara gönderildiğini” beyan etmektedir. O zaman neye dayanarak? Bunun tek cevabı “aklıma göre” olmak zorundadır. Dolayısıyla, İslam’ın özü evrensel olup bazı hükümler tarihsel olabilir diyenlerin, hangi hükümlerin tarihsel olduğunu kesin ve tutarlı bir delille ortaya koymaları gerekir. Aksi halde bu, öznel ve keyfi bir yorum haline gelir.

Bitmedi! “Arabi hüküm” ifadesiyle ibadet, ahlak ve itikadı dışarıda bırakıp muamelat ve ukubatı tamamen tarihsel kılıyorsun! Tamam, ibareyi senim dediğin gibi anlayalım! İyi de ibaredeki “hüküm” kelimesi genel olup ibadet, itikad, kıyamet, ahiret, ahlak, kıssa, zühd, muamelat, ukubat, nikah, talak, buyu’ kısaca her bir konuyu içermektedir. “Hüküm” genel olduğuna göre “şu hüküm hariç, şu hüküm dahil” diye ayırmak mümkün değildir. Peki sen neye göre ayırıyorsun?! Yapabiliyorsan hepsini tarihsel kılsana!!

Bence yöntemsiz ortaya konulan bu görüş bir zaman sonra ibadet, ahlak ve itikad konularının da sorgulanmasına yol açacaktır! Kim bilir, belki de niyet budur!! Bakalım o zaman elinizde ne kalacaktır?!

Meselenin bir başka boyutu var: Ayetten bir yorum istinbat ediyorsun. Buna göre şeriat arapların şeriatıdır, tamamen değişir, diyorsun. Oysa ayetten çıkarılacak bir hüküm cümlesi asla bir başka İslami ilkeyle çelişmemelidir. Ama çıkarılan bu hüküm Kur’an’ın temel ilkesi ile çelişiyor. İşte İslam’ın evrenselliğini gösteren ayetler:

  1. “O (sayılı günler), doğruyu eğriden ayırma, gidilecek yolu bulma konusunda açıklamalar ve insanlara rehber olarak Kur’an’ın indirildiği ramazan ayıdır.” (Bakara, 185) Buna göre Kur’an sadece Araplar için değil, insanlar için bir hidayet ve rehber kaynağıdır.
  2. “Bu Kur’an insanlara bir açıklama, takvâ sahipleri için de bir hidayet ve bir öğüttür.” (Al-i İmran, 138)
  3. “De ki: “Ey insanlar! Gerçekten ben göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın hepinize gönderdiği elçisiyim.” (A’raf, 158)
  4. Biz seni sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak bütün insanlara gönderdik; fakat insanların çoğu bunu anlamıyorlar. (Sebe, 28)

Hadislere ve ümmetin bu konudaki ittifakına değinmiyorum bile…

Eğer İslam sadece Araplara özgü olsaydı, Kur’an’ın bu kadar net bir şekilde bütün insanlara hitap ettiğini söylemesi anlamsız olurdu.

Ayrıca tarihsel süreçte de İslam’ın sadece Araplara ait bir din olmadığı görülüyor. Çünkü:

  1. Sahabilerin çoğu Arap olmayan topluluklara İslam’ı tebliğ etti. Neden?
  2. İslam hukuku, Arap olmayan birçok toplumda yüzyıllar boyunca uygulandı. Neden?

Sahabe ve ümmet, Kur’an’ı yanlış mı anladı da biz doğrusunu bulduk?!

Demek ki, ayetleri bir usul ile anlamak gerekir. Usulsuz anlarsanız ayetten, laikliği de, liberalizmi de, kapitalizmi de, sosyalizmi de, feminizmi de ve dahası Kur’an’dan Kur’ansızlığı, İslam’dan İslamsızlığı da çıkarırsınız! Bu ise Kur’an’ı anlamak değil arzularını Kur’an’a söyletmektir!

Peki bu durumda حُكْمًا عَرَبِيًّا ifadesini nasıl anlamamız gerekir? Bu ifade ancak iki şekilde anlaşılabilir:

  1. “Arapça bir hüküm” (Burada dil vurgusu var)
  2. “Araplara özgü bir hüküm” (Burada kültürel ya da hukuki bağlam söz konusu)

Bu anlamların hangisi kastedilmektedir? Teki mi, ikisi mi kastedilmektedir? İfadenin nekre gelmesinin bir anlamı var mıdır? Ayetin siyak-sibakı hangi anlamı desteklemektedir? Kısaca bunlara şöyle cevap verebiliriz:

  1. “Arabi hüküm” ifadesinden Arap dili, Arapça kastedilmektedir. Yani Allah, hükümlerini Arap diliyle indirmiştir. Başka ayetlerde de ayetler anlaşılsın, muhatapların “anlamıyoruz” diye bir bahaneleri olmasın diye Kur’an’ın Arap diliyle indirildiğine vurgu vardır. O zaman meselenin, hükümlerin Araplara özgü olmasıyla ilgisi yoktur.
  2. İfadenin nekre gelmesi de ilginçtir. Arapça’da sıfatlar, niteledikleri isimle uyum içinde olur. “حُكْمًا” kelimesi nekredir (belirsizdir), sıfatı olan “عَرَبِيًّا” da aynı şekilde nekredir. Bu, “Arapça bir hüküm” anlamını daha olası kılar, çünkü “Araplara ait bir hüküm” anlamında olsaydı, belirli bir kavme işaret ettiği için marife (belirli) gelmesi beklenirdi.
  3. Anlaşılan o ki, “حُكْمًا عَرَبِيًّا” ifadesinde “Arapça bir hüküm” anlamı ön plandadır. Yani, Kur’an’ın hüküm içeren bir kitap olduğu ve bu hükümlerin Arapça olarak indirildiği belirtilmektedir. Ancak bu, hükümlerin sadece Araplara yönelik olduğu anlamına gelmez; bilakis, evrensel hükümlerin Arap diliyle ifade edilmesi söz konusudur. Dilin Arapça olması, evrenselliğine mani değildir. Aksine, bu mesajın öncelikle Arap toplumuna hitap ettiği, ancak bütün insanlığa ulaştırılması gerektiği anlamına gelir. Bunu şu örnekle açıklayabiliriz:

Fizik vs. gibi bilim kitapları genellikle İngilizce yazılır. Ancak bu, fiziğin sadece İngilizlere veya Amerikalılara ait olduğu anlamına gelmez. Sanat eserleri de böyledir. Kur’an’ın Arapça olması da, mesajının sadece Araplara ait olduğu anlamına gelmez.

  1. Mutlak olarak Araplara özgülük kastedilseydi, bazı arabi hükümler kaldırılmazdı. Evet, Arapların tanıyıp bildiği, maruf hükümler kastedilseydi, Allah, onları kaldırmazdı. Bazılarını da revize etmezdi. Evlatlık kurumu Araplar nezdinde maruftu. Ama Allah onu kaldırdı. Zıhar, Araplar nezdinden maruftu. Kocanın karılarına zulmetmesine dönüşmüştü. Allah, zıharı kabul etmekle birlikte zulmu ortadan kaldırarak sistemi değiştirdi. Kan davaları, Araplar nezdinden maruftu. Allah, bunu kaldırarak kısası getirdi. Faiz, Araplar nezdinden maruftu. Allah, bunu tamamen kaldırdı. Araplara özgü evlilik ve boşanma türleri vardı. Allah hepsini kaldırdı. Çok sayıda evlilik maruftu. Allah onu sınırladı. Kadınların çeşitli haklardan mahrum bırakılması Araplar nezdinden maruftu. Allah, mirasta olduğu gibi kadınlara bazı haklarını iade etmiştir. Cahiliyede kız çocukları diri diri gömülürdü. Allah bunu kaldırdı. Bütün bunlar gösteriyor ki, Allah, Araplara özgü hükümleri kabul etmiş değildir. Bilakis reddetmiştir. O zaman “حُكْمًا عَرَبِيًّا” ifadesi ile İslam’ın hükümlerinin hepsinin Araplara özgü olduğu kastedilmemektedir. Kastedilseydi, onları kabul eder, onaylardı.
  2. Bazı arabi hükümlerin onaylanması tüm hükümlerin arabi olduğu anlamına gelmez. Evet, bazı hükümler Arapların tanıdığı hükümlerdir. Hırsızlığa verilecek cezada olduğu gibi. Ancak Allah, bundan caydırıcılık gibi evrensel ilkelerden dolayı onu baki kılmıştır. Sırf Araplara özgü olduğu için değil. Zıhar da böyledir. Ama Kur’an onu revize etmiştir. Ka’be’ye saygı da böyledir. Ama Allah, orayı putlardan temizlemiştir. Bir de yine Arapların tandığı bazı ibadetler vardır. Namaz böyledir. Ama onların namazı tamamen farklıdır. Allah, o namazı reddetmiştir. Onu aslına döndürmüştür. Cahiliyede hac ibadetinin de izleri vardır. Ama Allah, onu tamamen tevhid üzerine inşa etmiştir. Böyle daha nice örnekler vardır.
  3. Bu âyette “dili Arapça olarak”değil de, “hükmü Arabi olarak” kastedildiğini düşünelim. Bir kere hükmü, dil olarak yorumlamak mümkündür. Hükmü dil değil de hakiki manasına daha yakın olarak anlarsak şöyle söylemek mümkündür: Kur’an’da beşerî tasavvur, ihtiyaç ve kültür olarak Araplar’a hitap edilmiş, evrensel mesaja vasıta kılınan bu kültüre uygun bir kurgu yapılmıştır. Bu şekilde Araplar’ın kolayca anladıkları, içinde kendilerini buldukları, ihtiyaçlarını karşıladıkları Kur’an’ın evrensel mesajı da onlar aracılığı ile insanlığa ulaşmıştır. Allah’ın nazarları deveye çevirmesi gibi. Bazı cennet tasvirlerinin o kültüre ait olması gibi. Hatta bazı itikadi konuların o kültürde bilinen kelimelerle ifade edilmesi gibi. Yine bildikleri, tanıdıkları, aşina oldukları Peygamber kıssalarının anlatılması gibi. Bunlar, Kur’an’daki tüm hükümlerin arabi, dolayısıyla tarihsel, dolayısıyla değişebilir olduğunu mu gösterir? Bu bir vakıayı tespittir. Ayetlerin indiği bağlam arabi hükümle ilgilidir. Başkası da olamaz. Bu bir durum tespitidir. Yoksa “bu hükümler Araplara özgüdür, evrensel değildir” gibi bir değer ortaya koymak değildir. Böyle bir değere geçiş mantıksal olarak da hatalıdır. Ortada bir değer önermesi yoktur ki, oradan değere geçiş yapılsın!

Kısaca Allah Teâlâ hikmetinin gereği olarak Kur’an’ı gönderip önceki kitapların ve cahiliyenin bazı hükümlerini kaldırmış, bazılarını tekrarlamış, bu arada gerektiği kadar da yeni hükümler ve bilgiler göndermiştir.

  1. Son olarak ayete bir daha bakalım: “İşte böylece biz onu, Arapça bir hüküm olarak indirdik. Sana ilim geldikten sonra, eğer onların arzularına uyarsan, artık Allah’a karşı sana ne bir dost ne de bir koruyucu vardır.” İlk cümle durum tespitidir, dedik. İkinci cümle ise bir değer ortaya koymaktadır. “Sana vahiy geldikten sonra onların arzularına uyma!” Şimdi soru şudur: Eğer, ilk cümle değer tespiti olsaydı ve arabi hükümden hükümlerin Araplara özgü olduğu ve evrensel olmadıkları kastedilseydi, Allah, peygamberine “onların arzularına uyma!” der miydi? Hani onlara indirilen hükümler, onların aşina oldukları, tanıdıkları, içselleştirdikleri hükümlerdi ya! O zaman peygamberin onlara uymasında ne gibi bir sakınca olabilirdi ki! Zaten toplumda maruf olan hükümlerdi! Peygamberin de onlara uyması, onları şeriat kabul etmesi gayet normaldi! Ama böyle olmadı ve Allah, peygamberini onların arzularına uymaktan sakındırdı! Neden? Çünkü Allah ilk cümleyle bir durum tespiti yaptı. Bütün hükümler onların anlayacağı şekilde Arap diliyle nazil oldu. Onların bu konuda bir bahanesi yoktur. Onlar her şeyi, neyi inkar ettiklerini gayet iyi anlıyor, biliyor. Hal böyle iken sen onların arzularına meyledersen, artık senin ne bir dostun ne de bir koruyucun olur.

Demek ki, “arabi bir hüküm” ifadesinden yola çıkarak İslam’ın hükümlerinin hiç birinin evrensel olmadığını söylemek mümkün değildir. Arabi bir hüküm ifadesi esas itibariyle hükümlerin Arap diliyle indirilmesine vurgu yapmaktadır ve bu, bir değer tespiti değil, durum tespitidir. “Arabi bir hüküm” ifadesinden ibadet, ahlak ve itikadi çıkarıp onu muamelat ve ukubatla sınırlamanın da bir delili yoktur. Hatta mantıksal tutarsızlıktır da. Dolayısıyla usulsüz, salt aklıma öyle uyuyor diye İslam’ın tüm hükümlerini tarihsel kılmak keyfiliktir. Bazı hükümler tarihsel olabilir. Onun için de delilden yola çıkmak şarttır. Salt “arabi bir hüküm” ifadesinden yola çıkmak mümkün değildir. Zaten buradan yola çıkılırsa sadece birkaç hükmün değil, hükümlerin tümünün tarihsel kılınması gerekir. Bu da akıldan konuşmak değil, başka bir yerden konuşmaktır!

Son bir noktaya temas ederek bitirelim: Aşağıdaki görselde İslam’ın muamelat, ukubat gibi değişken hükümlerine şeriat-ı müevvel denilmiştir. Bir kere bu ifadenin İbn Teymiye’den alındığı anlaşılmaktadır. Peki İbn Teymiye, görselde kastedileni mi kastetmiştir? Asla! İbn Teymiye’ye göre şer’-i münezzel ve şer’-i müevvel vardır. Şer’-i münezzel, nassa dayalı; şer’-i müevvel ise istinbata, yani içtihada dayalı hükümlerdir.  Nassa dayalı hükümler bağlayıcı; içtihada dayalı hükümler bağlayıcı değildir.  İctihada dayalı hükümlerin bağlayıcılık değeri ayrı bir konu olup oraya girmiyorum. Asıl mesele şu: Görselde şer’-i müevvel denilirken örneğin el kesme cezası kastedilmektedir. Ama İbn Teymiye’de el kesme cezası şer’-i müevvel değil, şer’-i münezzeldir ve değişmesi mümkün değildir. Demek ki, ilgili şahıs bunu da yanlış anlamış ve karıştırmıştır.

Görseli buraya yüklemedim. Görmek isteyenler şuraya bakabilir:

https://www.facebook.com/photo?fbid=4083738351898955&set=a.3123387604600706

Kategori:Yazılar

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir