İçeriğe geç

İBNU’L-ARABİ’NİN ERKEĞİ KADINDAN ÜSTÜN GÖREN ANLAYIŞINA ELEŞTİREL BİR YAKLAŞIM

İbnu’l-Arabi… Meşhur müfessir… Ahkamu’l-Kur’an müellifi… Aslında İbnu’l-Arabi cins bir kafadır. Önemli bir alimdir. Ancak bu yazıda onu bir görüşünden dolayı tenkit etmek niyetindeyim. Bahse konu görüşü Ahkamu’l-Kur’an’da dile getiriyor. Önce bu görüşü aktaracağım, ardından değerlendirmesini yapacağım. Şöyle der İbnu’l-Arabi:

“Allah Teâlâ’nın Erkeği Kadına Altı Yönden Üstün Kılması

On dokuzuncu mesele: Allah Teâlâ, erkeği kadına altı yönden üstün kılmıştır:

  1. Asliyet ve Fer‘iyet: Erkek, kadının aslı kılınmıştır; kadın ise onun fer‘i yapılmıştır. Çünkü kadın ondan yaratılmıştır. Bu, Allah Teâlâ’nın Kitabı’nda beyan edilmiştir.
  2. Yaratılış Biçimi: Kadın, onun eğri kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: ‘Kadın eğri bir kaburgadan yaratılmıştır. Onu düzeltmeye kalkarsan kırarsın, ondan yararlanmak istersen, eğriliğiyle yararlanırsın. Onu kırmak ise boşamaktır.’
  3. Dinde Eksiklik: Kadın, din açısından eksiktir.
  4. Akılda Eksiklik: Kadın, akıl bakımından da eksiktir. Hadiste şöyle geçmiştir:
    ‘Ben akıl ve din bakımından eksik olup da akıllı bir erkeğin aklını sizden daha çok alan kimse görmedim.’ Kadınlar dediler ki: ‘Ey Allah’ın Resûlü! Din ve akıl bakımından eksikliğimiz nedendir?’ buyurdu ki: ‘Sizler özel hallerinizde oruç tutmaz, namaz kılmazsınız, değil mi? Ve birinizin şahitliği, bir erkeğin şahitliğinin yarısı değil mi?’
  5. Miras Hakkında Eksiklik: Kadının mirastaki payı eksiktir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: ﴿لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الأُنْثَيَيْنِ﴾ “Erkeğe, iki kadının payı kadar vardır.” [Nisâ, 11]
  6. Fiziksel Güçte Eksiklik: Kadının gücü eksiktir; bu nedenle savaşmaz ve ganimetten pay almaz.

Bu sayılanların hepsi hükmî anlamlardır.

Eğer şöyle denirse: ‘Bu eksiklikler kadınların kendi fiillerinden değilken, nasıl onlara nispet edilebilir?’ Biz deriz ki: Bu, Allah’ın adaletindendir. O, dilediğini alçaltır, dilediğini yüceltir, dilediği şekilde hükmeder, övgüde bulunur ya da kınar. O, yaptıklarından sorguya çekilmez; ama insanlar sorguya çekilirler. Çünkü Allah, mahlûkları derecelere ayırmıştır, onları mertebelere yerleştirmiştir. Bu durumu bize açıklamıştır; biz de onu bildik, iman ettik ve teslim olduk.”

Bu metni önce kısaca şöyle değerlendirebiliriz:

İbnu’l-Arabi’nin bahsettiği “üstünlük nedir?” Anladığım kadarıyla bildiğimiz üstünlüğü kastetmektedir. Erkek üstündür. Kadın noksandır. Çünkü mezkur noktalarda üstün değildir. Oysa “üstünlük” değerlerle alakalıdır. Bir insan diğerinden nasıl üstün olabilir? Değerler ve ahlak noktasında ondan ilerde olduğunda bir karşılaştırma yapılacak olursa “o daha üstündür” denilebilir. Beden konusundaki –buna akıl da dahildir- farklılıklar üstünlük sebebi olamaz. Bir insanın işi var diğerinin yok! İşi olan üstündür denilebilir mi? Bir insan milyarder diğeri fakir!  Milyarder üstündür denilebilir mi? Bir insan cumhurbaşkanı diğeri hamal! Cumhurbaşkanı üstündür denilebilir mi? Örnekler artırılabilir. Burada üstünlükten değil, ancak farklılıktan bahsedilebilir. Kabiliyet, kapasite, sosyal durum vs. insanları farklı konumlarda kılabiliyor. Bu farklı durumlar üstünlük sebebi olamaz. Erkeğin kas gücü var. Çalışır, savaşır, mücadele eder. Kadının yok! Ama onda da şefkat ve merhamet var! Erkek kadından bu yönüyle üstündür denilebilir mi? Hayır! Erkek kadından farklıdır, denilir. Aynı şekilde kadın da onda bulunan extra özelliklerle erkekten farklıdır. Ama diyelim ki, kadın merhametli, diğer insan merhametsiz, kadın o insandan –kadın olsun erkek olsun farketmez- üstündür. Diyelim ki, kadın, cömert, diğer insan ise cimri. Kadın bu yönüyle o insandan üstündür. Erkek için de aynı şey söz konusudur. Erkek cömert kadın cimri ise erkek bu yönüyle o kadından üstündür. Böyle karşılaştırmalara gerek yok belki ama mesele anlaşılsın diye böyle anlatıyoruz. Dolayısıyla üstünlük değerlerdedir. Onun içindir ki, Rabbimiz “Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır.” (Hucurat, 13) buyurmuştur. Allah’a itaat etmek, takva en büyük değerlerdir. Bu değerlere sahip olan elbette sahip olmayana üstündür.

Diğer taraftan İbnu’l-Arabi’nin فَضَّلَ اللَّهُ تَعَالَى diyerek naklettiği bu maddelerle ilgili olarak Kur’an veya sünnette en ufak bir işaret yoktur. Örneğin, “erkek asıldır, kadın fer’dir, dolayısıyla erkek kadına üstün kılınmıştır” şeklinde bir ifadeye rastlanmaz. Yine erkek akıl ve din bakımından eksik olan kadına üstün kılındığı da Kur’an ve sünnette geçmez. Miras paylaşımında kadına yarım pay verildiği için erkeğin ona üstün kılındığından da bahsedilmez. Bu maddelerde şahitliğin zikredilmemesi dikkat çekici! Ama muhtemelen “akıl eksikliği” başlığı altında ona yer yermiştir. Zira naklettiği hadiste bu durum geçmektedir. Şahitlik de diğerleri gibidir. Ondan üstünlük sebebi olarak bahsedilmemiştir. O zaman demek ki, yukarıda sayılan maddeler Kur’an ve sünnette üstünlük sebebi olarak zikredilmemiştir. Bir vakıa olarak zikredilmiş, ancak İbnu’l-Arabi, ondan üstünlük çıkarmıştır. Aslında bu görüş sadece İbnu’l-Arabi’ye ait de değildir. Geleneksel ulemanın ana görüşü olduğu söylenebilir. Ama derli toplu olarak bilebildiğimiz kadarıyla meseleyi İbnu’l-Arabi bu şekilde ele almıştır.

Şimdi bu meseleleri biraz daha detaylı ele alacağım, ancak “bu sayılanların hepsi hükmî anlamlardır” ifadesiyle ilgili bir yorum yapmamız gerekir. Ne demek hükmî anlamlar? Yani kasıt bunlar hükümler midir? Bundan da kasıt bunların kadının değerini azaltma değil de, hüküm gereği farklı oldukları mıdır? Yani bunlar ontolojik değil de hukuki meseleler midir? Eğer böyleyse İbnu’l-Arabi, erkeğin kadından üstün olduğunu savunmuyordur. O zaman neden başta, “فَضَّلَ اللَّهُ تَعَالَى” demiştir? Acaba bunu “Allah erkeği şu açılardan kadından farklı yaratmıştır” şeklinde anlayabilir miyiz? Ancak böyle anlarsak, bir çelişki ortaya çıkabilir: Çünkü metnin uslubu farklılık üzerine değil, üstünlük üzerine kurulmuştur. Hulasa burada bir müşkil olduğu açıktır. Yine metnin zahirine bakıp üstünlük kastedildiğini düşündüğümüzden o meseleleri tek tek ele almamız gerekmektedir. Öyle uzun boylu değil! Konumuz açısından kısa kısa… Zira bu meselelerle ilgili epey akademik çalışma yapılmıştır. Buna göre;

  1. Asliyet ve Fer‘iyet

Şüphesiz erkeğin asıl, kadının fer‘ olduğu ifadesi, Kur’an’daki “sizi bir nefisten yarattı ve ondan eşini yarattı” (Nisâ, 1) ayetine dayanır. Hemen belirteyim ki, kadının nereden yaratıldığı konusunda iki görüş vardır. Geleneksel olan ilkine göre kadın kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Ayetteki “ondan, yani o nefisten” ifadesi de Adem anlamına gelir. Elbette bu mümkündür. Ancak benim de katıldığım farklı görüşe göre hadislerde kadının yaratılması teşbih edatıyla gelmiştir. Buna göre mana “kadın kaburga kemiği gibidir.” Bunu dikkate aldığımızda ayetteki “ondan” ifadesi de Adem değil, “nefis, yani aynı özden, topraktan” yarattı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla burada Hz. Adem ve Havva aynı maddeden yaratılmış olmaktadır. Farklı maddeden veya Adem’den yaratıldı ise bu dahi üstünlük değil, farklılık anlamına gelir. Burada üstünlüğe değil, “önce yaratılmış olmaya” ve “kaynak” olmaya vurgu yapılmıştır. O zaman şayet böyle ifade edeceksek, bu “üstünlük”, değer bakımından değil, sıralama bakımından bir öncelik olarak yorumlanmalıdır.

  1. Yaratılış Biçimi

Kaburga kemiğinden yaratılma hadisi sahihtir. Buhari ve Müslim’de geçmektedir. Dediğimiz gibi birinde teşbih edatı olmaksızın; diğerinde teşbih edatıyla birlikte geçmiştir. Hadisin başını hatırlarsak Peygamberimiz erkeklere iyi davranmalarını, nazik olmalarını tavsiye etmektedir. Devamında “düzeltmeye kalkarsan kırarsın” ifadesiyle kadının tabiatına uygun davranmayı tavsiye etmektedir. O zaman eğrilik “eksiklik” değil, fıtrat farklılığı olarak da yorumlanmalıdır. Bazı âlimler bu ifadeyi “şefkat ve duygu yoğunluğu” yönünde te’vil etmiştir.

  1. Dinde Eksiklik

“Din açısından eksiklik” ifadesi, hadiste “özel günlerde namaz ve oruç tutulmaması” bağlamında kullanılmıştır. Bu, açıktır. Yoruma dahi gerek yoktur. Burada kadının fiili bir ihmali yoktur, şer‘an getirilen bir yasak söz konusudur. Hatta bu yasağa uyması sebebiyle sevap bile almaktadır. Dolayısıyla bu durum, kadının değersiz olduğu anlamına gelmez.

  1. Akılda Eksiklik

Hadiste geçen “akılda eksiklik”, şahitlikte iki kadının bir erkeğe denk tutulması ile açıklanmıştır. Bu fark, insanlık, onur veya ehliyetle ilgili değildir. Kadın erkek kadar insan, onurlu ve mali yükümlülükleri taşıyacak tam ehliyete sahipken, iki kadın bir erkek şartı, kadının onur ve saygınlığını azaltmak için değil, başka gerekçelerdendir.

İslam kadının sosyal misyonunu, genel manada ev işlerine bakmak olarak belirlemiştir; dolayısıyla kadın çoğunlukla evinde olup, alışveriş ve satış gibi ticari işlere pek müdahil olmaz. Bu sebeple, ticari işlemlerde tanık olması nadirdir. Şahit olduğu durumda, yaşananı hatırlamaması veya yanılması ihtimali vardır. Buna karşılık, aynı olayı gören başka bir kadın şahitlik ettiğinde, unutma veya yanılma olasılığı ortadan kalkar. Hakların korunması için mahkemenin elinden geleni yapması zorunludur.

Ayetin sonunda bu gerekçe açıkça belirtilmiştir: “Biri unutursa diğeri hatırlatsın.”

Bu yüzden pek çok fakih, kadınların ceza davalarında şahitliğinin kabul edilmemesi gerektiğini savunur. Çünkü ceza davaları genellikle ev işlerinden uzaktır; kadınların böyle olaylarda bulunması, özellikle cinayet gibi suçlarda görmesi, tanıklık etmesi çok nadirdir. Ayrıca olay anında kadının psikolojisi, korku ve panik hali göz önüne alınarak, hatalı veya yanlış şahitlik riski yüksek kabul edilir. Ceza hukuku şüphe ile hareket eder; kadınların bu tür suçlardaki şahitliği şüpheli sayılır.

Bu yaklaşım, kadının şahitliğinin kabul edildiği ama erkeğin erişemediği durumlarda tek başına şahitliğinin yeterli olduğunu göstermektedir. Örneğin, doğumun, bakirelik ve cinsel hastalıkların tespitinde kadınların şahitliği kabul edilir çünkü bunlar genellikle kadınların bilgisi dahilindedir.

Sonuç olarak, mesele kadınlara saygısızlık veya onları değersizleştirmek yahut ehliyetin reddi değil; hükümlerde sağlam ve adil delil elde etme zorunluluğudur. Bu, her adaletli hukuk sisteminin gözettiği bir ilkedir. Dolayısıyla mesele ontolojik olarak akıl noksanlığı değil, şahitlikte hata payını azaltma gerekçesiyle getirilen bir hüküm olarak değerlendirilmelidir.

  1. Miras Hakkında Eksiklik

Nisâ 11’de geçen hüküm doğrudur, erkeğe iki kadının payı kadar miras verilir. Gerekçe, fıkıhta erkeğin ailenin mali yükümlülüğünü taşıması olarak belirtilir.

İslam, kadına değer verdiğini ve haklarını koruduğunu miras hakkı tanıyarak göstermiştir. Bu, Cahiliye Arapları ve birçok eski millet ile bazı günümüz halklarının kadınlara mirasta tanımadığı hakların aksine bir durumdur.

Kadının miras payı farklı durumlarda değişir:

Bazı durumlarda, miras payı erkekle eşittir. Örneğin, anne tarafından kardeşler arasında, tek başına bir kız kardeş altıda bir (1/6) alır; tek başına bir erkek kardeş de altıda bir alır. Birden fazla erkek ve kız kardeş varsa, tümü üçte bir (1/3) payı paylaşırlar ve erkeklerin payı kızların iki katıdır.

Bazı durumlarda, payı erkekle eşit ya da daha azdır. Örneğin, anne ile babanın birlikte mirasçı olduğu durumda ve ölenin çocukları varsa:

Ölenin erkek veya erkek-kız çocukları varsa, anne ve baba her biri altıda bir (1/6) alır.
Eğer yalnız kız çocukları varsa, anne ve baba yine altıda bir alırlar; ancak baba, paylar dağıtıldıktan sonra kalan mirastan fazlasını alır.

Örnek: Bir erkek, ölenin mirasında kız, eş, anne ve baba varsa:

Kız mirasın yarısını (1/2) alır,

Eş sekizde birini (1/8) alır,

Anne altıda birini (1/6),

Baba altıda birini (1/6) ve kalan miras babaya kalır.

En yaygın durum ise, kadın mirastan erkeğin yarısı kadar alır. Bu, genel kuraldır, yukarıdaki durumlar istisnadır.

Bu durum İslam’ın kadının insanlığında ya da onurunda eksiklik anlamına gelmez.

İslam’ın temel ilkeleri ve verdiği diğer haklarla çelişmesi mümkün değildir. Burada mesele, “zarar ve sorumlulukların paylaşımı” ilkesidir. Erkek, kadından farklı olarak evlilik masraflarını, evi, eşini ve çocuklarını geçindirme yükümlülüğüne sahiptir. Kadın ise mehir alır, ama zengin olsa bile ev ve çocuk masraflarına katılmaz. Bu nedenle, kadının miras payının erkekten az olması adaletlidir ve erkek üzerine yüklenen maddi sorumluluklar nedeniyle makuldür. İslam, bu yükümlülükleri kadından alıp erkeğe vermiş ve ona mirastan yarısını vermiştir.

Bir örnek düşünelim: Bir erkek, ölen babasından mal miras alırsa, bu mal bir süre sonra azalır çünkü:

Erkek, evlilikte eşine vereceği mehir, düğün masrafları ve ev eşyaları için harcama yapar;

Ayrıca kendisi, eşi ve çocukları için harcamaya devam eder.

Oysa kızın mirası azalmaz, aksine evlenince mehir olarak alacağı mal artar, ticaret veya yatırım yaparak gelir elde eder.

Bu nedenle, kız çocuğunun mirası ileride zor günlerde ve yakınlarını kaybettiğinde (eş, baba, erkek kardeş) onun için bir güvence olur. Erkek ise mirasının çoğunu harcamak zorunda kalır.

Bazı hukuk sistemlerinde kadın erkekle eşit miras alır ama buna paralel olarak ona erkekle eşit mali sorumluluklar yüklenir; bu da mantıklı ve adil olur. Ancak İslam kadını tüm mali yüklerden muaf tutup, mirası erkekle eşit verirse, bu mantıklı ve adil olmaz.

Burada akla, “neden İslam kadını çalışma ve sorumluluk bakımından erkeğe eşit tutmuyor?” diye gelebilir. Bunun cevabı farklı yazıların konusudur. Ancak şunu nazarlara sunabiliriz: Kadının çalışması zorunlu olsa, ailenin ve toplumun yararına mı, zararına mıdır? Yoksa ev ve çocuk işlerine yoğunlaşması mı daha faydalıdır?

Şimdilik diyebiliriz ki: Mirasta kadın-erkek eşitliği talebi, ancak sorumluluklarda da eşitlik talebiyle mümkündür. Hepsi birden kabul edilmeli veya hepsi bırakılmalıdır.

Biz Müslümanlar, İslam’ın bu adalet felsefesinin daha doğru, mantıklı ve aile-toplum-kadın yararına olduğunu düşünüyoruz. Modern medeniyet deneyimleri de bu görüşü desteklemektedir. Müslümanların bu konuda daha spesifik çalışmalar yapması ve bunu temellendirmesi gerekmektedir. Sonuç olarak denilebilir ki, kadının bu durumu, değer farkı değil, yükümlülük farkına bağlı adalet olarak yorumlanmalıdır.

  1. Fiziksel Güçte Eksiklik

Bu maddeyi tartışmaya gerek bile yoktur. Evet, ontolojik olarak da kadın bedeni daha narin, daha naiftir. Erkek kuvvetli, kadın zayıftır da diyebiliriz. Belki de bundan dolayı savaş yükümlülüğü yoktur. Tüm milletler kadınların ağır işlerde çalıştırılmaması gerektiğini kabul etmiştir. Bu, üstünlük değil, farklılıktır. Zira bedenle ilgili hiçbir şey değerin konusu değildir. O zaman rahatlıkla denilebilir ki, kadının bu durumu fizyolojik bir gerçeklik olup şer‘î yükümlülüklerin farklılığı ile ilişkilidir, değersizlik veya üstünlükle alakası yoktur.

Son paragraf da ilginçtir: “Bu durumlar Allah’ın adaletindendir, O dilediğini alçaltır, dilediğini yüceltir” yaklaşımı, klasik kelâmda Allah’ın fiilî tasarruflarının mutlak adalet olduğu ilkesine dayanır.  Ayrıca burada kulların bu hükümleri sorgulayamayacağı, yalnızca teslimiyet göstereceği fikri vurgulanmıştır. Bunu modern zihne anlatmak güçtür. Bu anlayış sebep ve hikmet araştırmasını kapatarak çağdaş okuyucu için tatmin edici açıklama üretememektedir. Allah’ın yaptıkları sorgulanmaz, ama sorulur. Tarih boyunca da Müslümanlar Allah’ın emir ve yasakları konusunda sormuşlar ve muhtemel hikmetler tespit etmişlerdir. Nihai hikmeti kavramak ise oldukça güçtür.

Sonuç olarak şu noktaların önemli olduğunu söyleyebiliriz:

Geleneksel yaklaşımlar bazı noktalarda muhakkak revize edilmeli, daha anlaşılır hale getirilmelidir. Aksi takdirde geleneksel uslubu aynıyla devam ettirmek ciddi sıkıntılara yol açabilmektedir. Buna göre diyebiliriz ki;

  • Kadın ve erkek arasında üstünlük değil, farklılık vardır. Üstünlük değerlerle ilgilidir ve üstünlük sadece takvadadır.
  • Kadın ve erkek farklılıklarının yaratılıştan gelmesi değer üstünlüğü değil, görev ve sorumluluk farkı olarak okunmalıdır.
  • Hadislerdeki “akılda eksiklik” ifadesi mutlak bir akıl noksanlığı ifadesi değil, şahitlik ve uygulamadaki hükmî farklılık olarak izah edilmelidir.
  • Fizyolojik güç farklılıkları da toplumsal değersizlik sebebi değil, fiili durumun tespitidir.
  • Miras konusundaki pay farkı, nafaka yükümlülüğü ve sorumluluk farkına bağlıdır.
Kategori:Yazılar

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir