İçeriğe geç

“MÜ’MİN AKILLIDIR; KAFİR AKILSIZDIR” ŞEKLİNDE DÜŞÜNMENİN İMKAN VE MAHİYETİ ÜZERİNE

Başlıktaki gibi bir cümle kursam, acaba okur bundan ne anlar? Hemen tepki mi verir? Vakıaya uygun değil midir der? Kutuplaştırıcı bir dil, diyerek veryansın mı eder? Kahkahayı mı patlatır? Yoksa biraz üzerinde düşünür mü? Ne kastediliyor diye merak mı eder?

Evet, yukarıdaki cümle şaşırtıcı gelebilir ama büyük oranda doğruluk payı olan bir cümledir. Ancak bundaki doğruluk payını anlamak için akıldan ne kastedildiğini de ortaya koymamız gerekir. Önce -türlü türlü ayırımlar olsa da- benim ve çoğu düşünürün kabul ettiği şekilde aklı ikiye ayıralım:

  1. Fıtri Akıl (Garizi Akıl) Kavramı
  • Tanım: Fıtri akıl, insanın doğuştan sahip olduğu, yaratılıştan gelen ve inanç, ahlak gibi temel değerlerin kodlandığı akıldır. Bu akıl, insanda Allah’a inanma, hayâ gibi değerlerin doğal olarak mevcut olmasıdır.
  • Kelam alimleri tarafından fıtri aklın varlığı ve işlevi sıkça tartışılmıştır. İnsan, fıtri olarak Allah’ı tanımaya ve ibadete eğilimlidir. Bu, fıtrî irade ve aklın doğal bir sonucudur. Örneğin, İbn Teymiye, insanın yaratılıştan sahip olduğu fitri duygu ve aklın, imanın ilk tohumlarını barındırdığını vurgular. Ona göre, insanın fıtratı, doğrudan doğruya Allah’a yöneliktir ve bu fıtrat akıldan ayrı düşünülemez.
  1. Müktesep Akıl (İktisabi Akıl) Kavramı
  • Tanım: Müktesep akıl, sonradan öğrenilen, deneyim ve gözlem yoluyla kazanılan akıldır. İnsan düşünür, tecrübe eder, bilgi edinir ve bu bilgilerle hareket eder.
  • Müktesep akıl, doğuştan gelen aklın üstünde bir aşama olarak görülür. İnsanın bu aklı sayesinde dünya bilgisi, fen bilimleri, mantık ve deneysel bilgiler edinmesi mümkündür.

Şimdi bunu mü’min ve kafir olgusuna uygulayalım:

Mümin ve Kafir Bağlamında Akıl

  • Müminin aklı: Mümin, fıtri aklını (yaratılışındaki iman eğilimini) kabul etmiş ve korumuştur. Ancak müminin müktesep aklı bazen sınırlandırılmış ya da dünyaya dair bilgi edinme anlamında eksik kalabilir; çünkü iman, dünyevi akıldan farklı, daha çok kalbi ve ruhu ilgilendirir.
  • Kafirin aklı: Kafir, fıtri aklını reddettiği için fıtri anlamda “akılsız”dır. (Ancak ölene kadar potansiyel olarak o akıl onda vardır, fakat işletilmemiş, üzeri örtülmüştür) Bununla birlikte dünyaya dair bilgi edinme ve aklını kullanma konusunda daha başarılı olabilir. Dolayısıyla müktesep aklı gelişmiştir, deneysel ve mantıksal akıl yürütmede güçlü olabilir.

Durum böyleyse yukarıdaki cümleye tekrar dönüp bakmamız lazım. Buna göre yukarıdaki cümleyi düşündüğümüzde şöyle dememiz gerekir: Mümin, bir yönüyle akıllı, diğer yönüyle akılsızdır. Fıtri yönüyle akıllı, iktisabi yönüyle akılsızdır. Kafir de bir yönüyle akıllı diğer yönüyle akılsızdır. Kafir fıtri yönüyle akılsız iktisabi yönüyle akıllıdır. Belki “bazı mü’minler” dememiz gerekir. Anlıyorum, genelleştirmeler her zaman sıkıntılıdır. Ancak anlatmaya çalıştığım şey için böyle vurgular yapmak kaçınılmazdır.

Peki böyle bir vurgu yapmanın ne faydası vardır? Meseleyi bu şekilde dile getirmenin anlamı nedir? Bunun fayda ve anlamını anlamak için sadece fıtri akılla veya sadece iktisabi akılla yetinen insanın durumunu, avantajlarını dezavantajlarını görmemiz lazımdır:

  1. Sadece Fıtri Akılla Yetinen İnsan veya Zihniyet

Avantajları:

  • Doğuştan gelen ahlaki ve vicdani değerlerle hareket eder: Haya, adalet, iyilik gibi temel insani değerler ona doğal gelir. Bu sayede derin bir ahlaki ve manevî temele sahiptir.
  • İnanç ve maneviyatla bağlıdır: Fıtri akıl iman, teslimiyet ve ruhsal bilinçle ilişkilidir; bu da kişiye iç huzuru, umut ve anlam duygusunu sağlar.
  • Karmaşık etik ikilemlerde rehber olur: Fıtri akıl, soyut ve evrensel doğrulara yöneldiği için bazen pratik zor durumlarda temel pusula olabilir.
  • Toplumsal dayanışmayı ve barışı destekler: İnsanların ortak paydası olan fıtri değerler, sosyal uyumu güçlendirir.

Dezavantajları:

  • Dünyaya dair deneysel bilgi ve bilimsel gelişmelerden kopuk kalabilir: Sadece fıtri akılla yetinmek, teknolojik, bilimsel ve kültürel ilerlemeyi engeller.
  • Eleştirel düşünme ve sorgulama zayıf olur: Fıtri akıl daha çok doğuştan ve kabul edilmiş doğrulara dayanır; bu da yeni durumlara uyum sağlamada esnekliği azaltabilir.
  • Modern dünyanın karmaşık sorunlarına çözümler üretmekte zorlanır: Çevre, ekonomi, teknoloji gibi alanlarda pratik ve rasyonel çözümler bulmakta yetersiz kalabilir.
  • Farklı düşünce ve inançlara kapalı olabilir: Sadece fıtri akla bağlı kalmak, dogmatizme ve ötekileştirmeye yol açabilir.
  1. Sadece Müktesep Akılla Yetinen İnsan veya Zihniyet

Avantajları:

  • Bilimsel, deneysel bilgiye ve teknolojik gelişmeye açıktır: Gözlem, deney ve mantıkla ilerleme sağlama kapasitesi yüksektir.
  • Eleştirel düşünme ve sorgulama becerisi gelişmiştir: Var olan bilgileri sürekli test eder, yeniliklere açıktır.
  • Pragmatik ve rasyonel çözümler üretir: Günlük ve toplumsal problemlere pratik yaklaşımlar getirir.
  • Kültürel ve entelektüel çeşitliliği kabul eder: Farklı fikirlere, inançlara daha hoşgörülüdür.

Dezavantajları:

  • Maneviyat ve ahlaki derinlikten yoksun kalabilir: Sadece öğrenme ve mantık yoluyla elde edilen akıl, insanın ruhsal ve vicdani yönünü ihmal edebilir.
  • Anlam ve amaç arayışında eksiklik yaşayabilir: Hayatın anlamı, varoluşsal sorular gibi konularda boşluk hissi doğabilir.
  • Etik krizlere ve değer boşluğuna sürüklenebilir: Sadece rasyonel fayda ve pragmatizm temel alınırsa etik sınırlar aşılabilir.
  • Toplumsal bağları ve aidiyet hissini zayıflatabilir: Sadece muktesep akıla bağlılık, insanları bireyci ve soğuk yapabilir.

İşte tam da bu noktada fıtri ve iktisabi aklı dengede tutan, her ikisine hakkını veren ve aşırılığa kaçmayan akıl konusunda bir değerlendirme yapılmalıdır. O zaman yapalım:

  1. Fıtri ve İktisabi Akıl Dengesi Nedir?
  • Fıtri aklın değerini kabul etmek: İnsan doğuştan gelen vicdani, manevi, etik kodlamalarla donatılmıştır. Bu boyut, kişiye temel ahlaki pusulayı, inanç ve hayâyı sağlar.
  • İktisabi aklın önemini görmek: İnsan, öğrenme, gözlem, tecrübe ve düşünmeyle çevresini anlar, yeni bilgiler edinir, dünyayı şekillendirir. Bu boyut, kişiye pratiklik, yenilikçilik ve bilimsel ilerleme sağlar.
  • Her ikisine de hakkını vermek: Ne sadece fıtri akla bağlı kalıp sorgulamadan dogmatizme düşmek, ne de sadece iktisabi akla bağlı kalıp anlam ve manevi değerlerden kopmak doğru değildir.
  1. Avantajları
  • Tam ve bütünsel insan anlayışı: İnsan, hem ruhsal-manevi hem de zihinsel-entelektüel boyutlarıyla gelişir.
  • İç huzur ve anlam: Fıtri aklın getirdiği iman, hayâ ve vicdan sayesinde kişi kendini anlamlı ve bütün hisseder.
  • Akılcı ve yenilikçi yaklaşım: İktisabi akılla dünyaya dair bilgi edinir, problemleri mantıkla çözer, toplumsal gelişime katkı sağlar.
  • Esneklik ve uyum yeteneği: Bu denge, farklı durumlara göre hem kalbi hem aklı devreye sokarak daha uyumlu kararlar alınmasını sağlar.
  • Aşırılıklardan korunma: Dinden kopmadan bilimi reddetmemek, akılla hareket ederken maneviyattan vazgeçmemek, fanatizm veya rasyonalizm aşırılıklarını önler.

O zaman denilebilir ki;

  • Fıtri akıl ve müktesep akılın dengesi önemlidir. İnsan ve toplumların sağlıklı işleyişi için, doğuştan gelen vicdanî ve manevî değerlerle birlikte, deneysel ve akli düşünmenin birlikte var olması gerekir.
  • Tek yönlü yaklaşım eksik ve sorunlu sonuçlar doğurur. Sadece fıtri akla bağlı kalmak yeniliği engellerken; sadece müktesep akla bağlı kalmak ise anlam ve etik krizlerine yol açabilir.
  • İslam kelamı ve felsefesi, aklın bu iki boyutunun birlikte gelişmesini önerir.

Geriye son bir mesele kalmaktadır. Kur’an’da akletmeye yapılan vurgularda kime hitap vardır? Bu vurguların anlamı nedir? Önce vurguları hatırlayalım.

  • أفلا تعقلون” (Akletmez misiniz?)
  • أفلا تتفكرون” (Düşünmez misiniz?)
  • أفلا ينظرون” (Bakmazlar mı?)

Bu uyarılarda hangi akla hitap vardır? Fıtrî akla mı, müktesep akla mı, yoksa her ikisine mi?

Bence bu ifadeler her iki akla da hitap etmektedir. Bu ayetlerde fıtri akılda var olan potansiyelin, iktisabi akılla aktif hale getirilmesi istenmektedir. İnsan, fıtri olarak Allah’ı tanımaya eğilimlidir; fakat bu eğilimi somut bilgi, gözlem ve tefekkürle güçlendirip imana dönüştürmesi beklenir. O zaman denilebilir ki, bu ifadeler genellikle iktisabi akla hitap eder. Çünkü bunlar;

  • Düşünmeye, gözlemlemeye, delilleri incelemeye, ibret almaya davet eder.
  • Kainattaki ayetleri tefekkür ederek Allah’ın varlığına ve birliğine ulaşmayı amaçlar.
  • Tarih, tabiat, insan psikolojisi gibi gözlemlenebilir verilerden hareketle sonuca ulaşmayı hedefler.

Bu ayetlerde hem kafirlere hem de mü’minlere yönelik hitap vardır. Şöyle ki:

a) Kafirleri İlgilendiren Yönü:

  • Bu ifadeler çoğunlukla iman etmeyen, delilleri reddeden, şirk koşan veya inatla inkâr eden kimselere yönelik bir uyarıdır.
  • Onların, yaratılış delillerine, peygamberlerin getirdiği mesajlara, tarihteki ibretlik olaylara bakarak akıllarını kullanmaları istenir.
  • Örnek: “Biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali verdik; yine de insanların çoğu inkârda ısrar eder.” (İsra, 17/89) “Yeryüzünde dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bakıp ibret alsınlar…” (Muhammed, 47/10)

Bu bağlamda kafirler, fıtri akıllarını işlevsel hale getirip müktesep akıllarıyla delilleri değerlendirerek imana ulaşmaya çağrılır.

b) Müminleri İlgilendiren Yönü:

  • Bu ayetlerin bir kısmı da müminleri tefekküre, aklı aktif kullanmaya, yaratılıştaki hikmetleri anlamaya ve taklidi imandan tahkiki imana geçmeye teşvik eder.
  • İmanın kuvvetlenmesi, marifetullahın artması ve amellerin bilinçle yapılması için akletmek ve düşünmek teşvik edilir.
  • Örnek: “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde akıl sahipleri için gerçekten ayetler vardır.” (Âl-i İmran, 3/190)

Bu çerçevede müminler de fıtri akıllarının rehberliğinde müktesep akıllarını kullanarak imanda derinleşmeye davet edilir.

Sonuç yerine:

İslam düşüncesinde akıl, insanın bilgiye, imana ve doğru eyleme ulaşmasında asli bir araç olarak görülmekte olup, fıtri (garizî) akıl ve iktisabi (muktesep) akıl olarak iki boyutta değerlendirilmiştir. Fıtri akıl, insanın doğuştan sahip olduğu vicdan, hayâ, iyilik gibi değerleri kapsayan, imana ve marifetullaha yönelten bir potansiyel taşırken; iktisabi akıl, gözlem, deney, muhakeme ve öğrenme yoluyla elde edilen bilgileri işleterek hakikate ve hikmete ulaşma imkânı sunar.

Kur’an’da geçen “akletmez misiniz, düşünmez misiniz?” gibi uyarılar, bu iki akıl türünün birlikte işletilmesi gerektiğini göstermektedir. Bu ifadeler, inkârda direnen bireyleri delilleri değerlendirmeye ve imana yönelmeye çağırırken, mü’minleri ise imanı tahkike erdirmek, marifetullahı derinleştirmek ve amellerde şuur kazanmak üzere tefekküre teşvik eder. Böylece Kur’an, aklı hem fıtri potansiyelin bilince dönüştürülmesi hem de iktisabi bilginin hikmetle buluşturulması için etkin bir araç olarak kullanmayı emretmektedir.

Sadece fıtri akılla yetinen birey veya zihniyet, manevi derinlik ve ahlaki sağlamlık kazanırken, bilimsel ve entelektüel gelişim bakımından kısıtlanabilir. Buna karşılık, yalnızca iktisabi akla bağlı kalan yaklaşım, bilgi ve teknolojide ilerleme sağlasa da maneviyat ve etik değerler açısından eksiklikler barındırabilir. Dolayısıyla, her iki akıl türünün hakkını vererek dengede tutulması, insanın varoluşsal bütünlüğü ile epistemolojik ihtiyaçlarını korumasını ve toplumsal işlevselliğini sağlamasını mümkün kılar.

.Fıtri ve iktisabi aklın hakkaniyetle ve aşırılıklardan uzak biçimde dengelenmesi, klasik İslam düşünürlerinin de benimsediği bir orta yol yaklaşımıdır. Bu denge, bireyin ruhsal ve zihinsel gelişimini bütüncül biçimde desteklerken, toplumun etik, kültürel ve bilimsel ilerlemesine zemin hazırlar. Günümüz dünyasında bu dengeden uzaklaşmanın, hem bireysel hem toplumsal düzeyde çeşitli krizlere yol açtığı gözlemlenmektedir. Bu sebeple, eğitim, düşünce ve yaşam pratiklerinde fıtri ve iktisabi aklın uyumlu entegrasyonu, hem bireysel anlam arayışına hem de kolektif akıl yürütmeye katkı sağlayacak temel bir paradigmadır.

Kategori:Yazılar

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir