İçeriğe geç

AKIL-NAKİL İLİŞKİSİNDEN DİN-BİLİM İLİŞKİSİNE

Akıl ve nakil çeliştiğinde nasıl hareket edileceğine dair bugün karıştırılan noktalar var. Mesela şöyle diyenleri görüyoruz:

“Akıl ile nakil çeliştiğinde akıl evvel, nakil müevveldir.” Yani akıl öncelenir, nakil te’vil edilir.

Bu ilke görünürde kelamcıların düşüncesini yansıtır. Ama bu ilkenin ifade edilişinde ciddi sıkıntılar vardır. Zira yukarıdaki ifadeden mutlak olarak, her zaman aklın öncelendiğini anlayabiliriz. Ancak gerçekten iş böyle midir? Her zaman akıl kelamcılar tarafından öncelenir mi? Yukarıdaki ilkede zikredilen akıl ve naklin bir sıfatı, bir vasfı olmak zorunda değil midir? Hangi akıl hangi nakle öncelenir? Akıl ve naklin kesinliği ve zannili dikkate alınmalı değil midir? Evet, dikkate alınmalıdır; alınmadığında çok büyük yanlışlıklar ortaya çıkar.

Şimdi biz aklın ve naklin kesinliği ve zannilliğini dikkate alarak bir tasnif yapmak istiyoruz:

1. Kati akli delil, zanni nakli delil ile çelişirse kati akli delil öncelenir, zanni nakli delil tevil edilir.

İşte bu, kelamcıların akli delili öncelediği yerdir. Ancak dikkat edelim; akli delil kati olmak zorundadır. Bununla birlikte başka kaideler de vardır.

2. Kati nakli delil, zanni akli delil ile çelişirse kati nakli delil öncelenir.

Görüldüğü gibi her zaman akli delil öncelemiyor.

3. Kati nakli delil ile kati akli delil çelişir mi? Bu, mantıken muhaldir, mümkün değildir.

4. Zanni nakli delil ile zanni akli delil çelişirse zanni nakli delil öncelenir. Bununla birlikte burada esnek davranmak da mümkündür. Eğer bilimsel delili destekleyen daha pek çok unsur bulunabilirse onu tercih etmek de muhtemeldir.

Şimdi bu durumları din-bilim ilişkisine de aynıyla uygulama mümkündür. Burada bilimin sürekli değişkenliği olgusuna girmek istemiyorum. Bilimde bazı kesin gerçeklerin olduğunu kabul ederek bu tasnifi yapmak istiyorum:

1. Kati bilimsel delil, zanni nakli delil ile çelişirse kati bilimsel delil öncelenir, zanni nakli delil tevil edilir.

2. Kati nakli delil, zanni bilimsel delil ile çelişirse kati nakli delil öncelenir.

3. Kati nakli delil ile kati bilimsel delil çelişir mi? Bu, mantıken muhaldir, mümkün değildir.

4. Zanni nakli delil ile zanni bilimsel delil çelişirse zanni nakli delil öncelenir. Yukarıda dediğimiz gibi burada esnek davranmak da mümkündür. Eğer bilimsel delili destekleyen daha pek çok unsur bulunabilirse onu tercih etmek de muhtemeldir.

Bütün bunlar ilkesel formülasyonlardır. Bunlar pratik ve tekil örneklere uygulandığında her zaman matematiksel sonuç vermeyebilir, tartışmalar ortaya çıkabilir, yapılabilir.

Son olarak din-bilim ilişkisi konusunda önemli gördüğüm bir probleme dikkat çekmek istiyorum. Bugün bazıları şöyle diyebilmektedir: Bilim değişkendir. Bilim sürekli değiştiğinde ayetin anlamını da değiştirecek miyiz? Bu, ayetin anlamını bilime tabi kılmak manasına gelmez mi?

Burada bazı ayrımların yapılması zorunludur. Çünkü bilim değiştikçe değişen ayetin anlamı değil yorumudur. Buna dikkat edilmesi gerekiyor. Bir örnek üzerinden bunu anlatmak isterim:

Allah şöyle buyurur: “Allah sizin için yeri döşek, göğü bina kılmıştır. Gökten su indirmiştir. Bununla sizin için rızık olarak çeşitli ürünler çıkarmıştır; artık siz de bile bile ona ortaklar koşmayın.” (Bakara, 22)Kur’an bir bilim kitabı olmadığına göre, bu ayetin anlamı, yani anlatılmak istenen şudur:

“Allah Teâlâ kullarını yaratıp kendi hallerine bırakmamış; onların yaratılış amaçlarına doğru ilerleyebilmeleri için maddî ve mânevî ihtiyaçlarını karşılamış; yani bunları karşılayacak bir kâinat düzeni kurmuş, “kayyûm” isminin tecellisi olarak da bir an bile ihmal etmeksizin bu düzeni korumuş, yürütmüş ve gözetmiştir. Yeryüzünü insanların burada oturmalarına, istirahat etmelerine, huzur bulmalarına ve üretim yapmalarına uygun kılmıştır.

Yerkürenin her noktasından yukarıya doğru bakıldığında görülen ve görülemeyen bütün uzaklıkların ve yaratılmış varlıkların bir kısmı “sema”dır. Uzayda sağlam, ince, dengeli ve hikmetli bir düzen ve yapı oluşturulmuştur. Bu yapı hem dengeyi hem de dünyadakilerin gök cisimlerinden, gökte olup bitenlerden zarar görmemelerini sağlamaktadır. İnsanlara verilen bilgi edinme ve bilgiden yeni bilgilere ulaşma kabiliyeti doğru kullanıldığı takdirde yaratıcı Allah’ın varlık ve birliğine kolayca ulaşmak mümkündür. Kuvve halinde (potansiyel olarak) insanda mevcut olan bu bilgiye rağmen onun, Allah’a ortak koşması, O’nu bırakıp başka varlıklara tapınması veya itaat etmesi veya her şeyin kendiliğinden ve bir tesadüf sonucu oluştuğuna inanması “bile bile şirk koşmak ve inkâr etmek” sayılmaktadır. Çünkü bu inanç ve anlayış (inkâr ve şirk) insanın fıtrat ve tabiatına (potansiyel bilgisine) ters düşmektedir.”

Evet, bu ayetin anlamı budur. Ancak bazı müfessirler bu ayette kullanılan “döşek” lafzından dünyanın düz olduğunu çıkarmışlar ve böyle yorumlamışlardır. Şimdi biz bu yorumun isabetli olmadığını, dünyanın yuvarlak olduğunu söylüyoruz. Böyle yapmakla ayetin anlamını değiştiriyor değiliz. Ayetin anlamı açıktır ve yukarıda geçtiği gibi Allah kullarına nimetlerini hatırlatmaktadır. Burada değişen, ayetin anlamı değil, bazı müfessirlerin yorumlarıdır. Yorumlar ise her zaman değişime açıktır.

Kategori:Yazılar

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir