İçeriğe geç

KUR’AN VE BİLİM

Modern bilim, bilim adamının fiziksel evreni ve insan gerçekliğini rasyonel bir şekilde kavramak için başvurduğu bir yöntemin adıdır. Bu anlamıyla modern bilimin tamamen seküler veya laik karakterli olduğu tartışmasızdır. Bilimsel gerçeklerin doğrulanması ve kanıtlanması için ilahi bir otoriteye başvurma söz konusu değildir.

Buraya kadar doğrudur. Tarihteki İslam dünyasında olsun, günümüz dünyasında olsun kutsal bir kitaptan (örneğin Kur’an’dan) yola çıkarak bilimsel bir doğrulama yapılmış değildir. Yapılan sadece ispat edilmiş bir takım bilimsel gerçeklerin kutsal kitapda arandığı, tespit edildiği veya ona tasdik ettirildiğidir.

Buraya kadar ifade ettiklerimiz doğru ise o zaman şu sorunun cevabını aramak durumundayız: Bilimsel bir gerçek Kur’an ile çelişebilir mi? Bu sorunun cevabı iki türlü olmak zorundadır:

1. Çelişebilir. O zaman bu çelişkinin gerçek ve kesin olduğundan emin olunmalıdır. Eğer bilimsel veri gerçek ve kesin olup Kur’an’ın zahiri buna aykırı ise Kur’an te’vil edilecektir.

2. Çelişemez. Çelişmezliğin iki anlamı olmalıdır. Biri şudur: Bilim her zaman değişkendir, dolayısıyla zanni bilgi ifade eder. Bu durumda bu tür bilginin Kur’an’la çeliştiği kabul edilemez. İkinci anlamı ise şudur: Bilimle çelişen Kur’an’ın kesin bilgisi değil, zahiridir. Zahir bilgi her zaman muhtemel mana ifade eder. Şayet bilimsel veri gerçek ve kesin ise bu bilgi ancak kesin olmayan Kur’an’ın zahiri ile çelişebilir. Bu durumda yapılması gereken de bellidir. Birinci maddedeki yöntem uygulanır ve Kur’an muhtemel manalarından biriyle te’vil edilir.

Benim burada üzerinde durmak istediğim bir sorun var: Kur’an ile bilimin çelişebilir olduğunu kabul edenlerin ilginç yöntem teklifleri var. Bunlardan birine göre Kur’an’ı yorumlamaya çalışmanın hiçbir anlamı yoktur. Dini alan ile bilimsel alan ayrı şeylerdir. Din iman ve ahlak alanıdır; Bilim ise akıl ve ispat alanıdır.

Burada nisbi bir doğruluk vardır. Ancak bu iki alan ayrımından ne kastedilmektedir? Örneğin bu iki alanın ayrı olmasından bilim ile dinin çelişebileceği mi kastedilmektedir? Yani bilim din ile çelişir; dinin amacı bilimsel bir bilgi vermek değil, insanlara nasihat etmek, öğüt vermek, ahlak va’z etmektir. Dolayısıyla Kur’an’da bulunan bir bilginin bilimle çelişmesi mümkündür.

Böyle bir görüşü ateist ve deist bilim adamlarının kabul ettiği ve dinlere karşı ileri sürdüğü söylenebilir. Müslüman bir insanın bunu kabul etmesi bana göre düşünülemez. Bunun için kısaca batıdaki gelişmelere bakmak lazım:

Kilise bilim-bilgi alanını kontrol ediyordu. Yorum tekeli onun elindeydi. Bilimle uğraşanlar bunlara aykırı bir şey keşfettiklerinde yargılanıyor, aforoz ediliyor, bu durum canlarına mal oluyordu. Zamanla bilim adamları, aydın ve filozoflarda şu kanı yerleşmiş oldu: İncil ve Tevrat gibi kutsal kitaplarda bulunan bilgiler bilim ve akıl ile çelişebiliyor. O halde bunlar Tanrı’nın sözü olamaz. Batıda bırakın bilim insanlarını sıradan insanlar bile kutsal kitapların Tanrı sözü olduğu konusunda ciddi şüphe içindedir. Bu durumda bilim esas kabul edilmeli, buna aykırı şeyler ise reddedilmelidir. Bunun içindir ki batıda deistlerin sayısı bir hayli fazladır. Peki aynı şeyi İslam ve Kur’an için söyleyebilir miyiz? Söyleyemeyiz. Çünkü Kur’an’ın Allah’ın sözü olduğu konusunda şüphe yoktur. Oryantalistler bile Kur’an’ın Muhammed’in sözü olduğuna dair epeyce bir iddia ortaya attılar ama bunda başarılı olamadılar. Dahası bir kısmı başarılı olamadıklarını itiraf dahi etmişlerdir.

Durum böyleyse o zaman soruya tekrar dönelim: Kur’an ve bilim çelişebilir mi? Anlaşılan o ki şayet çelişebilirlik mümkün ise bu sadece Kur’an’ın zahiri ile kesin bilimsel gerçekler arasında olabilir, Kur’an’ın kesin bilgisi arasında değil.

Kur’an ile bilimin çelişebilirliğini kabul edenler arasında Müslümanlar da vardır. Ancak bunlar daha ılımlı bir dil kullanmışlardır. (Ancak söylemeliyim ki, bu dil onları deizme kaymaktan kurtaramamıştır) Bu ılımlı dile göre mesele şöyledir: Kur’an ve bilim iki ayrı alandır. Kur’an, bir bilim kitabı değildir. Dolayısıyla orada bilimsel gerçekleri aramanın anlamı yoktur. Kur’an’ın amacı başka, bilimin amacı başkadır. Kur’an veya din ısıtır, manevi haz verir, Allah’a bağlılığı sağlar. Bilim ise aydınlatır, insanın aklına hitap eder ve gerçekleri ortaya çıkarır. İnanç ayrı; düşünmek bilim yapmak ayrıdır.

Bu görüşün İbn Rüşd’e dayandırıldığını da burada ifade etmemiz lazım. İbn Rüşde göre avam ve burhan ehli denilen filozoflar vardır. Avam düşünemez, sadece inanır, onun için ayetleri te’vil etmesi gereksizdir, onun işi de değildir. O, ayetlere olduğu gibi, nasılsa öyle inanır. Filozof ise akla aykırı gördüğü ayetleri te’vil eder, yorumlar.

Görüldüğü gibi İbn Rüşd, -bugün iddia edenlerin aksine- en azından filozoflara yorumlama hakkı vermiştir. Bu şu demektir: Kur’an’ın zahiri ile akli veya bilimsel kesin gerçekler çelişebilir. Çeliştiğinde de işin ehli olanlar Kur’an’ın zahirini yorumlar. Bunun anlamı şudur: Kur’an ve bilim çelişik halde bırakılamaz. Muhakkak araları uzlaştırılmalıdır. (Bir not olarak ifade edeyim; eğer durum böyleyse İbn Rüşd’un avam ve filozof şeklinde yaptığı ayrımı anlamış değilim)Evet, Kur’an ile bilim çelişiyorsa muhakkak araları uzlaştırılmalıdır. Kur’an’a İncil muamelesi yapılamaz. Kur’an kesin Allah sözüdür. Bununla birlikte Kur’an’ın amaçları arasında bilimsel bilgi vermek, bilimsel anlamda bir şeyi ispat etmek de yoktur. Doğrudur. Ancak Allah öyle bir Allah’tır ki ilmi her şeyi kuşatır. İlk muhataplara buyurduğu sözler arasında, saklı bir takım işaretler olabilir. Bu işaretler sonraki insanlar tarafından keşfedilebilir ve yorumlanabilir. Ancak Kur’an’ın birinci gayesi o bilimsel gerçekleri ortaya koymak değildir; zaten ilk muhatapların bunu anlaması da mümkün değildir. Bu durum aslında şöyle bir soruna da cevap teşkil etmektedir: Bilim değişkendir, onu Kur’an’da arayıp işte ayette şu bilimsel gerçek var dediğimizde, bilim değiştiğine göre ayetin anlamının da değişmesi gerekir. Hayır, burada değişen ayetin anlamı değil, yorumu olacaktır. Ayette neyin murad edildiği bellidir. Ancak müfessir yorum suretiyle ondan başka işaretler çıkarıvermiştir. Eğer çıkarılan bu işaretler vakıa ile örtüşmezse o zaman bunlar yanlışlanmış olacaktır.

Burada Kur’an’ın bilimsel gerçeklerle çelişme meselesini tarihsel gerçeklerle çelişme meselesi ile kıyaslamak mümkündür. Evet, Kur’an’ın amacı tarih bilgisi vermek değildir. Ama satır aralarında olsa dahi tarihsel bilgiler de bulunmaktadır. Kur’an’ın amacı tarih bilgisi vermediğine göre verdiği tarihsel bilgi ve olgularda yanlışlık yapması mümkün müdür? Asla mümkün değildir. Zira Allah öyle bir Allah’tır ki, vereceği mesajı yanlış bilgiler üzerine inşa etmez. Aynen burada olduğu gibi dolaylı yoldan olsa dahi evren ve insanla ilgili verilen bilgilerde yanlışlık olamaz, kesin bilimsel gerçeklerle çelişiklik düşünülemez.

Aslında son bir soru kaldı. Oldukça önemli bir soru: Kesin ve gerçek olan bilimsel bir veri ile anlamı kesin olan bir Kur’an ayetinin çelişmesi mümkün müdür?Bu sorunun cevabı bir açıdan bakılırsa çok kolaydır. Şöyle ki: Mantıksal açıdan bakıldığında iki kesin olan şeyin çelişmesi muhaldir, mümkün değildir. Eğer hala çelişki görmeye devam ediyorsak ya bilimsel gerçek denilen şeyde ya da ayetin zahir anlamında bir problem var demektir. Aksi takdirde kesin bilim ile kesin Kur’an’ın çelişmesi düşünülemez.

Sonuç olarak bilimi kutsallaştırmanın, bilimi mutlak otorite kabul edip Kur’an’ı onunla çelişkili görmenin anlamı yoktur.

Kategori:Yazılar

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir