İçeriğe geç

MEHMET APAYDIN “BÜTÜNSEL YAKLAŞIM YÖNTEMİ”Nİ RİSKE Mİ ATIYOR?

Mehmet Apaydın’ın Bütünsel Yaklaşım Yöntemini daha önce tenkit etmiştik. Ama neticede bir gayretin ifadesi olduğunu belirtmiştik. Hatta metodun sağlamasını yapmak ve ne tür sonuçlar doğurabileceğini görmek için yeterli verilerle desteklenmesi gerektiğini de ifade etmiştik. Görüyoruz ki, Mehmet Apaydın metodunu uyguladığı yeni bir çalışma yapmıştır. İlahiyat Akademi Dergisi’nde bu metodu “İmamlar Kureyştendir” hadisine uygulamıştır. Makalenin adı: “İmametin Kureyşe Ait Olduğuna Dair Hz. Peygamber’e İsnad Edilen Rivayetlerin Bütünsel Yaklaşım Yöntemiyle Tespiti.”

Belki sonuçta söylemem lazım, ancak ifade etmeden geçemeyeceğim: Yazar, bu çalışmayla öyle bir sonuca vardı ki, bana göre Bütünsel Yaklaşım Yöntemini riske atmakta, faydasız olduğunu göstermektedir. Şöyle ki:

Malum, yazar tüm tariklerden bir kurgu oluşturur. (s. 259) Bu kurgu, Beni Saide avlusundaki toplantı ile alakalı değildir. Başka sıradan bir toplantı ile ilgilidir. Bu sıradan toplantıda “el-Eimme min Kureyşin” veya “fe-innekum vulatu haze’l-emr” ifadeleri gündeme gelir. Bu ifadelerin sıradan olan mezkur toplantının dışında söylendiğine dair bir delile rastlanmamıştır. (Burayı not edelim. Makalenin tezi ve taşıdığı riskler açısından oldukça önemlidir) Buna göre Hz. Peygamber’in “el-Eimme min Kureyşin” ifadesini kullandığını söylemek mümkün görünmemektedir. Bunun yerine “fe-innekum vulatu haze’l-emr” vb. ifadelerden birini o da şartlı kullandığı söylenebilir. Bu kurguyu anlatan en derli toplu rivayet şudur: “Nebi, Kureyş’e şöyle dedi: Bu iş sizin içinizden (çıkmıştır) ve onun idarecileri sizsiniz. Ta ki, Allah’ın onu sizden çekip almasına sebep olacak bir iş ihdas edinceye kadar. Bunu yaptığınızda Allah sizin üzerinize, yarattıklarının şerlilerini salar…” Ancak bu haber, ihtisar edilerek bir anlam kaymasına sebebiyet verilmiştir. Şöyle: “Nebi Kureyş’e dedi ki: Bu iş sizin içinizden (çıkmıştır ve onun idarecileri sizsiniz.” İlk rivayete göre Kureyş’in idareci olması, nübüvvetin, onların arasında çıkmasıyla alakalı doğal bir neticedir. Ancak bu görüldüğü gibi şartlıdır. Hatalı olan muhatasar rivayette ise herhangi bir hasır olmadığı için her hal ve şartta idarenin Kureyş’e ait bir hak olduğu şeklinde anlaşılmaktadır. (s. 263)

Şimdi mesele bu şartlı ifade midir? Muhtasar rivayetten kasıt bu şartlı ifadenin kullanıldığı anlamdır, dersiniz olur biter. Haml diye bir şey vardır. Muhtasar rivayetler tek başına delil olmaz. Hatta probleme yol açarlar. Bu, bilinen bir şey. Onun için ilgili tüm rivayetler toplanır. Kısa olan rivayet uzun olanlarına hamledilir. Muhtasar rivayete hatalı demektense “yanlış anlamaya sebep olabilir” demek daha isabetlidir. Diğer taraftan aynı mantığı niçin “el-Eimme min Kureyşin” ifadesi için işletmiyoruz? O ki, “el-Eimme min Kureyşin” ifadesi de muhtasar, önü arkası yok! O zaman ilgili bağlama bunu yerleştirmek mümkün! Muhtasar olan “Nebi, Kureyş’e şöyle dedi: Bu iş sizin içinizden (çıkmıştır) ve onun idarecileri sizsiniz.” ifadesini ilgili bağlama yerleştirdik. Diğerini niye yerleştirmeyi denemedik?! “Nebi, Kureyş’e şöyle dedi…” rivayetiyle ilgili kurgu şöyle:

“… Kendisinden sonra bu işin başına onların (Benu Haşim ve Benu Muttalip) geçeceğini söylemesi. O zaman aralarında ihtilaf edip doğru yoldan şaşmamalarını öğütlemesi. Eğer insanlara iyi davranmazlar ise elindeki sopanın kabuğunun soyulması gibi onların da bu işten soyulup atılacaklarını hatırlatması…”

Bu bağlama “el-Eimme min Kureyşin” ifadesini yerleştirebiliriz. Kurgu herhalde şöyle olurdu: “… Kendisinden sonra yöneticilerin Kureyş’ten olacağını söylemesi.” Hemen ardından diğer şartlı ifadeler gelebilir. Ancak böyle olsa dahi ortada iki sorun var:

1. “el-Eimme min Kureyşin” ifadesi Benu Haşim ve Benu Muttalip ile yapılan toplantıda kullanıldı mı?

2. “el-Eimme min Kureyşin” ifadesi bu toplantının dışında Benu Saide avlusunda kullanıldı mı?

Apaydın, ilginçtir, Benu Haşim ve Benu Muttalip ile yapılan toplantıda “el-Eimme min Kureyşin” ifadesinin geçtiğini söylüyor. Üç cümle sonra da bu bilgiler çerçevesinde Hz. Peygamber’in “el-Eimme min Kureyşin” ifadesini kullandığını söylemenin mümkün görünmediğini dile getiriyor. İşte bunu anlamadığımı ifade etmeliyim! Acaba diyorum, Apaydın “el-Eimme min Kureyşin” ifadesi Benu Haşim ve Benu Muttalip ile yapılan toplantıda kullanılsa dahi muhtasar olduğu için hatalı olduğunu mu ima ediyor ve onun için mi kurguda ona yer vermiyor? Ama böyle ise “inne haze’l-emr fikum…” hadisi de muhtasar, hatalı, ama kurguda kullanılmış!! Ardından şartlı ifadeler getirilerek anlamlı bir bütünlük sağlanmıştır. O zaman neden ısrarla “el-Eimme min Kureyşin” ifadesinin kullanılmadığı vurgulanıyor? Nerden çekiniliyor, anlamış değilim!

İkinci sorunla alakalı şunları söyleyebilirim: “el-Eimme min Kureyşin” hadisi çok farklı tariklerden nakledilmiştir. Apaydın, bunun farkında. İbn Hacer, müstakil kitap yazmış bununla ilgili. Sanki Apaydın, tüm bu tarikleri inceleme imkanı bulamamış. Bu kadar ayrıntılı bir kurgu çalışması makalenin boyutlarını aşarmış! (s. 263) Eğer böyleyse “el-Eimme min Kureyşin” ifadesiyle ilgili gereksiz yere neden keskin sonuçlara varılıyor? Bu ifadelerin sıradan olan mezkur toplantının dışında söylendiğine dair bir delile rastlanmadığı neden ifade ediliyor? Evet, gerçekten “el-Eimme min Kureyşin” ifadesi başka bir toplantıda gündeme gelmedi mi? Kısaca üzerinde duralım:

Kaynaklardahadîsin Benu Saide avlusunda delil olarak kullanılmadığını da kullanıldığını da gösteren rivayetler vardır. Bizi ilgilendiren rivayet kullanıldığına dair olandır. Konuyu en ince ayrıntılarıyla anlatan müellif Vâkıdî’dir. Ayrıca o, bu konuda en eski olma özelliğine de sahiptir. Her ne kadar bazı çağdaş araştırmacılar, çok kesin bir ifade ile mezkûr hadisle ihticac edilmediğini ileri sürüyorsa da, gerek lafız gerek manâ itibariyle olsun hadîsle ihticac edildiğini gösteren rivayetler de vardır. Şöyle:

Vâkıdî, sahabeden Zübeyr b. el-‘Avvâm, Mu’avvez b. Lebîd ve ‘Âsım b. Ömer b. Katâde kanalıyla kendisine ulaşan bilgileri kompoze ederek on sayfa halinde nakleder. Bu bilgilere göre Hz. Ebû Bekir’in halife seçilişi sırasında mezkur hadîsle ihticac edilmiştir. Vâkıdî, olayı özetle şöyle anlatır:

Ensâr konuyu müzakere ederken Ebû Bekir, Ömer ve Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh, yanlarında Muhâcirlerden bir grupla birlikte çıkageldiler. Kısa süren bir suskunluktan sonra ilk sözü Ensâr’ın hatîbi olan Sâbit b. Kays b. Şemmâs el-Ensârî aldı:

“-Ey Muhâcirler! Siz de biliyorsunuz, biz de biliyoruz ki; Allah, Peygamberi Muhammed’i (sav) gönderdi. İşin başında O, Mekke’de ezâ ve cefâ içinde oturuyor ve kavmi tarafından yalanlanıyordu. Sonra Allah O’na hicreti emretti ve üzerine savaşmayı farz kıldı. Allah O’nu memleketinden çıkardığında biz O’nun yardımcısı olduk, şehrimiz de hicret yurdu oldu. Sonra siz bize geldiniz; mallarımızı sizinle paylaştık.. Ve yine biliyorsunuz ki, Peygamber (sav) bu dünyadan göçüp gitti, fakat hiç kimseyi halef bırakmadı. Şüphesiz insanların vekîl ettiği, Allah’ın ve Sünnet-i Câmi’a’nın vekil ettiğidir. Bu ümmet dalâlet üzere birleşmez. Biz Allah’ın yardımcılarıyız. Şimdi bizde insanların bir emâneti vardır. Ey Muhâcirler topluluğu! Yanınızda ne varsa ortaya koyunuz.”

Sâbit sözlerini bitirince, Ebû Bekir ona doğru yöneldi ve şöyle dedi: “-Ey Sâbit! Ömrüme yemin olsun ki, kavmin (Ensâr) senin dediğin gibidir. Siz de biliyorsunuz ki Araplar bu konuda ancak Kureyş’e razıdır. Çünkü onların yurdu Arapların ortasıdır (kavşak noktası) ve İbrahim (as)’ın daveti de onlara gelmiştir. Ben şu iki adamdan birine razıyım: Ömer b. el-Hattâb ve Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh. Hangisini isterseniz ona bey’at ediniz.”

Müzakereler devam eder. Bir ara Hubâb b. el-Münzir, biri Ensâr’dan diğeri Muhâcirlerden olmak üzere iki emîr seçilmesi teklifinde bulunur. Fakat bu teklif kabul edilmez. Ortalık kızışır. Sözler sertleşmeye başlar. Nihayet bir Ensârî olan Ma’n b. Adiy araya girip şu sözü söyler:

“-Ey Muhâcirler! Allah’a yemin olsun ki, Allah’ın yaratıkları içinde bizim yanımızda sizden daha aziz bir şey yoktur. Hz. Peygamber de bu konuda “İmamlar Kureyş’tendir” buyurmuştur. Bu işin onlarda olması gerekir.”

Beşîr b. Sa’d el-Ensârî de, Ma’n’ı destekleyici mahiyette konuşur: “-Evet, Allah’a yemin olsun ki, biz de bu sözü Hz. Peygamber’den duyduk. Biliyoruz ki, kendisinden sonra da emîrlik işinin sahibi onun kavmidir. Ey Ensâr! Allah’tan korkun ve bu işte onlara muhalefet etmeyin.”

Bu sözler üzerine Ebû Bekir şöyle dedi: “Ne güzel ettin! Allah’ın rahmeti seninle olsun ve sana İslâm’dan büyük bir hayır nasib etsin. Ben bu işi istemiyorum. İşte Ömer ve Ebû Ubeyde! Hangisini isterseniz, ona bey’at ediniz.”

Ancak tartışma yine devam eder. Neticede Hz.Ebû Bekir’e bey’at edilir. Ensâr’dan da birçokları bu bey’ata katılır. Ancak Sa’d b. ‘Ubâde’nin seçilmesi için gayret sarfeden Hazreç’liler o gün için bey’at etmeyip toplantıyı terkederler.

Benî Sâide Sakîfesinde “İmamlar Kureyş’tendir” hadîsiyle aynı anlama gelen başka rivayetlerle ihticac edildiğini gösteren deliller de vardır.

Humeyd b. Abdurrahman, Ebû Bekir’in bey’at günü Ensâr’a karşı Hz.Peygamber’in şöyle dediğini rivâyet ediyor: “İnsanlar bir tarafa, Ensâr başka bir tarafa gitse; ben Ensâr’ın gittiği yoldan giderim.” Hz.Ebû Bekir bu sözü naklettikten sonra Sa’d b. Ubâde’ye (ö.14) dönüp şöyle diyor: Ey Sa’d! Sen de biliyorsun ki Rasûlüllah şöyle demişti; -çünkü sen o zaman oturmuş bu sözü dinliyordun- “Kureyş bu işin vâlileridir (Kureyşün, vulâtü hâza’l-emr). İnsanların iyileri Kureyş’in iyilerine, insanların kötüleri de Kureyş’in kötülerine tabîdir.” Sa’d b. Ubâde, Hz.Ebû Bekir’i şu sözüyle tasdik ediyor: “Doğru söyledin; biz vüzerâyız (vezirler), sizler de ümerâsınız (emîrler).” (Kaynaklar ve detay için bk. Ali Bakkal, “Ebû Bekir’in Halîfe Seçilmesinde ‘İmamlar Kureyş’tendir’ Hadîsinin Rolü Üzerine” İstem, sy. 6, 2005, s. 87-103)

Biz burada “İmamlar Kureyştendir” rivayetinin Benu Saide avlusunda kullanıldığını gösteren rivayetlerin sıhhati ve bu hadisin nasıl anlaşılacağı üzerinde durmuyoruz. Konumuz bunlar değil. Konumuz, Bütünsel Yaklaşım Yönteminin kendi içinde tutarlı olup olmadığıdır. Ortaya çıkan tabloya baktığımızda bu tutarlılığın sağlanamadığı görülmektedir. Zira rivayetin tüm tarikleri dikkate alınmamıştır. Oysa biliyoruz ki, yöntem gereği hiçbir bilginin zayi edilmemesi gerekir. O kadar ki, mevzu hadislerin bile bu yöntemde ciddi bir yeri vardır!! Ama  “İmamlar Kureyştendir” rivayetiyle ilgili bilgiler görmezden gelinmiştir.  Yukarıdaki bilgiler görmezden gelinecek bilgiler midir? Üstelik yazarın Bütünsel Yaklaşım Yöntemini borçlu olduğu en erken kaynaklarda bu rivayet geçmektedir. Bu durum, sebebini anlayamadığım bir tür ideolojik saikle rivayetlere bakıldığını ortaya koymaktadır. Onun için başta bu makale “Bütünsel Yaklaşım Yöntemi”ni riske atmaktadır, dedim.

Kategori:Yazılar

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir