İçeriğe geç

TAHA ABDURRAHMAN’A GÖRE ŞÜPHE METODU NEREDE VE NASIL UYGULANMALI?

Bu çağa akıl ve bilgi çağı deriz ya, belki madalyonun öbür yüzünden baksak şüphe çağı da demek mümkün. Bu öyle bir şüphe ki tüm dünyayı kasıp kavuruyor. Üzülerek ifade edeyim Müslümanlar da bundan yeterince nasibini almış durumda.

Şüphe metodu deyince akla ilk önce Gazali sonra ondan etkilenmesi muhtemel olan Descartes geliyor. Ancak ikisi de şüphe metodu ile yola çıkıp hakikat arayışında olsa bile ikisinin de bulunduğu zemin farklı olduğundan farklı anlayışları var. Ben bu konuya şimdilik girmeyi düşünmüyorum. Asıl ilgimi çeken bugün bu şüphe çağında Müslümanların darmadağın oluşu… İşte Taha Abdurrahman, şüphe metodunu batılılardan alarak kendi din, kitap ve medeniyetine uygulayan Müslümanların yaptığını eleştiriyor ve ufuk açıcı tasnifler ortaya koyuyor. Şimdi kısaca bunun üzerinde duralım:

Taha’ya göre modernist müslümanlar şüphe metodunu batılılardan alıp Kur’an incelemelerinde kullanıyorlar. Bu da hem işleri karıştırmak hem de inançlarda ciddi sarsıntılara sebep olmak anlamına geliyor. Şöyle:

Şüphe metodu, maddi olgular sahasına münhasırdır. Burada uygulanırsa fayda verir, bilginin artmasına sebep olur. Zira bu alanda sadece görüntü ile yetinilmez, ciddi deneyler yapılır, deneyler tekrarlanır, şüphe izale edilmeye çalışılır ve bir şekilde bilgiye ulaşılır. Batıda bir takım bilim adamları bu şüphe metodunu Tevrat ve incil’e uygulamış, bu kitapların otantik olmadığına dair ciddi sonuçlara ulaşmışlardır. Bu da Kutsal kitaplara olan inancı zayıflatmıştır. Maalesef Müslümanlar da bu metodu alıp Kur’an ve bizim tarihimize uygulamışlardır. Ve sonuç aynıdır: Kur’an’a olan inanç, değerlere olan inanç zayıflamıştır. Oysa Kur’an ayetleri maddi olgular sahasına ait değildir; değerler sahasına aittir. Dolayısıyla Kur’an ayetleri noktasında bizi hakikate ulaştıracak yol şüphe yolunun tam zıttı bir yolu izlemektir. Bu yolun şeksiz iman olduğunda şüphe yoktur. Zira bir değere iman arttıkça o değer de kendini iman eden kişiye daha fazla açar. O değere iman azaldığında ise değerin açılımı eksik olur. Bir değere karşı tam bir şüphenin olması durumunda ise imandan eser kalmaz. Aslında Taha’nın burada bahsettiği ve yaptığı ayrım şu ayetten mülhemdir dersek yanlış yapmayız: “Ey iman edenler! Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız; O, size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar. Allah, büyük lütuf sahibidir.”

Bununla birlikte Taha’nın eksik bıraktığı yerler olduğu kanaatindeyim. Tabii Taha meseleyi Kur’an ayetleri noktasında izah etmiş ki haklıdır. Burada şüphenin yeri yoktur. Ayrıca modernistlerin Kur’an’a yaklaşımlarında ortaya koydukları aşırılıkların sonuçta şüphelere yol açması açısından meseleye bakması ve bunu eleştirmesi de isabetlidir. Ancak medeniyetimiz, bilgi birikimimiz söz konusu olduğu zaman şüphe ile yaklaşacağımız durumlar vardır. Burada şüpheyi şüpheli bilgiyi kabul etmek anlamında değil, bilgiye yaklaşmanın bir yöntemi olarak ifade ediyorum. Mesela bir haberle, bir rivayetle karşılaşabiliriz. Evvelemirde bundan şüphelenebiliriz de. Burada şüphe haberi terk etmek değil, bizi araştırmaya sevk etmek içindir. Bunun sonucunda bilgiden tatmin olduğumuzda onunla amel etme imkanı da buluruz. Tarihsel bir takım bilgileri de bu şekilde değerlendirebiliriz. Hatta günümüzde ortaya çıkan bir takım bilgileri de böyle bir yöntemle değerlendirmek mümkündür. Dolayısıyla bir yöntem olarak geçmişten bize gelen haberlerin bazılarına şüphe yöntemi ile yaklaşmak ve araştırmaya yönelmek gayet mümkündür.

Her ne olursa olsun Modernistlerin elinde şüphe yönteminin yol açtığı hasarları, Taha’nın yaptığı tasnifle gidermek mümkündür. Şüphe, maddi alanda fayda verir, bilginin artmasına sebep olur. Ancak şüphe değerler alanında, kesin bilgiler alanında tam aksine imanın ve yakinin zayıflamasına ve gittikçe yozlaşmasına sebep olur.

Kategori:Yazılar

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir