İçeriğe geç

TAHA ABDURRAHMAN’IN TÜRKİYE’DE YANLIŞ ANLAŞILMASINDAN ENDİŞELİYİM

İşte onlardan biri… Bir ilahiyatçı… Adı lazım değil, bir profesör… Aynen şöyle diyor:

“Fazlurrahman ile Taha Abdurrahman’ın metodolojileri birbirine oldukça yakındır. Fazurrahman mutedil bir tarihsel kritik yöntemi benimsediğini itiraf etmesinin yanında Taha Abdurrahman bu yöntemi uyguladığı halde benimsediğini itiraf etmez. Fazlurrahman iman İslam ve takva kavramlarının metafizik-etik ortak paydasını alarak modern dünyada İslami bir sosyal politik iktisadi hukuki düzenin kurulmasını ve toplumun oluşturulmasını savunur. Bu, sekülerizme ve kapitalizme karşı ve bunları alternatif bir öneridir. Taha Abdurrahman makasıdü’ş-şeria bağlamında benzer bir İslami yenilenme teorisini savunur.”

Kısa bir tahlile geçmeden önce hemen şunu belirtmeliyim: Demek ki Fazlurrahman, tarihselci yöntemi benimsediğini itiraf eder ama Taha Abdurrahman benimsediği halde bunu itiraf etmez. Burada üstü örtük bir ikiyüzlülük ithamı olduğunu belirtmeliyim. Oysa Taha hiçbir zaman tarihselci metodu benimsememiştir. Dolayısıyla bir şey itiraf etmesine de gerek yoktur. Bir de şunu demeden geçemeyeceğim: Fazlurrahman tarihselciliğini niye itiraf ediyor? Onu zorlayan mı var? Sakladığı bir şey mi tarihselcilik? Saklamaktan çok mu acı çekti de bu yükten kurtulmak istedi? Tam anlamıyla saçma bir cümle olmuş!!

Bence Fazlurrahman ile Taha Abdurrahman’ın metodolojilerini benzer görmeye yol açan yanılgı ahlaka yaptıkları vurgudur. Ancak gözden kaçırılan husus şudur:

Fazlurrahman, tarihselciliği kabul eden bir şahsiyettir. Buna göre İslam’ın hükümleri şekil itibarıyla tarihsel, arkasında yatan mesajlar yönüyle evrenseldir. İşte o mesajlar denilen şey ahlaki ilkelerdir, hükümlerin arkasındaki ruhtur, özdür. Fazlurrahman’ın bu teorisi, İslam’ı modern dünyada yaşanabilir kılmak içindir, fakat tamamen hükümleri tasfiye ederek, ayıklayarak modern dünya ile de uyumlu bir hale sokmak içindir.

Taha Abdurrahman ise baştan hem modernizmin tatbikatına (modernliğin ruhunu hariç tutar) hem de tarihselciliğe şiddetle karşıdır. Bunu şöyle açıklayabiliriz:

Taha Abdurrahman’a göre taklitçi tarihselciler, Kur’an’dan normatiflik ifade eden hükümleri tasfiye etmek ister. Onların yerine ahlakı koyarlar. Oysa buna gerek yoktur. Olması gereken, hüküm/normu tasfiye etmek değil, onun konumunu yüceltmektir. Bu da ancak ahlak ile gerçekleşir. Böyle yapıldığında hüküm ayetinin içeriği, sadece yasamanın zahirine/lafzına münhasır kalmaz; yasamanın hedefi olan davranışı ahlakileştirmeyi de kapsayacak hale gelir. Bu durumda anlaşılan o ki, hüküm ayeti iki yöne sahip olmaktadır:

1. Kanuni yön

2. Ahlaki yön

Pek tabii ki, kanuni yön ahlaki yöne tabidir. Bu durumda hükümler, sonuç verdikleri ahlaka göre değerlendirilir.

Buna göre ahkam ayetleri hüküm ve ahlak içerir. Tarihselciler ahlakı alır, hükmü tasfiye eder. Taha ise buna gerek olmadığını söyler. Taha’ya göre öncelik ahlaka ait olsa bile o hükümden ayrılamaz, ahlak ve hüküm birlikte bulunmalıdır. Dahası, ahlak, hükümleri kuşatıcı bir çerçevedir. Aslında burada ahlakın önceliği ve sonralığından bahsetmek de beyhudedir. Zira ahlak hükmün hem önünde hem ortasında hem sonunda, her yerinde vardır, olmalıdır. Örneğin niyet olarak öncesinde, davranış tezahürü olarak sonrasında… Ahlak olmazsa sadece hükmün değil, devletin de, ekonominin de, bilginin de, tabiatın da, hatta insanın da bir anlamı yoktur. Bu durumda ahlak, o kadar kapsayıcı ve kuşatıcı bir ilke olmaktadır.

Şimdi soruyorum: Tüm kitaplarında modernist ve tarihselci söylemi sert bir şekilde eleştiren Taha Abdurrahman’ın Fazlurrahman ile metodolojik bir benzerliğinin olduğu söylenebilir mi?

Kategori:Yazılar

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir