İçeriğe geç

EBU HUREYRE’YE SALDIRAN SALDIRANA!!

Allah’ın konuşturduğu, konuştukça gerçek yüzünün ortaya çıktığı bir Mustafa vak’ası var. Üç olay ile kalbinde olan kinini kustu:

  1. Daha önceye gitmeye gerek yok. Evvela diyelim: Ebu Hureyre’ye saldırdı. “Allah’tan hiç korkmadan nasıl 5 bin küsür hadis yumurtladın” dedi.
  2. Ardından Buharî’nin Sahih diye bir kitabı yok. Ondan 600 sene sonra biri bir hadis kitabı yazdı. Bu, Buharî’nin kitabıdır, dedi.
  3. Son olarak “hadis usulu yalan söylemenin usuludur” diye ulemaya, tarihe, geleneğe kinini kusuverdi. Bir de bunu derken “lafı hiç dolandırmayı sevmem, net, cuk diye söylerim” demez mi? Evet, bu vatandaş lafı, 20 senedir dolandırdı, durdu; diyecek ama bir türlü diyemiyordu. Sünnet, vahiy değildir, dedi, hadisler zan ifade eder, dedi. Hatta biz hadise karşı değiliz, Kur’an’a aykırı hadislere karşıyız dedi durdu. Aslında biz onun ne demek istediğini anlıyorduk, amma anlamayanlar, sevgiden gözü kör olanlar vardı.  Demek ki, lafı 20 sene sonra söylemek laf dolandırma sayılmıyor.

Bu adama söylenecek bir şey yoktur. Artık o ilmin ve ahlakın konusu değil tıbbın konusu olmuştur. Onu oraya havale ederek Allah’tan hidayet niyaz ediyoruz.

Benim asıl merakımı celbeden ise bir akademisyenin bu koraya katılmış olmasıdır: İsrafil Balcı. Gerçi Namaz adlı kitabıyla bu koronun yılmaz savunucusu olacağının işaretlerini vermişti. Ama git gide daha netleşiyorlar. Herhalde Allah söylettiriyor. İsrafil de Ebu Hureyre’ye saldıranlar kervanına katılmış. Beni acı acı düşündüren ise dünün İslamcılarının Yaşar Nuri’nin, Ebu Reyye’lerin yoluna revan olmasıdır. Ebu Hureyre’ye bildiğim kadarıyla Türkiye’den (şiiler dışında) ilk defa yalancı diyen Yaşar Nuridir. Neyse! Mesele bu değil. İsrafil’in Ebu Hureyre ile ilgili tweet’i aşağıda verilmiştir. Ona göre Ebu Hureyre hadis uydurabilecek tinette bir karaktere sahip. Niçin? Zira siyasilerle ilişkileri zik zaklı ve yağcılık ve yalakalık üzerine bina edilmiş.

Sevgili Mustafa Ural  İsrafil’in tweet’iyle  ilgili bayağı yazdı, Allah razı olsun. Ben başka bir vecheden yazacağım.

Biri sizin babanıza hakaret etse ne yaparsınız? En azından misliyle karşılık verirsiniz. Peki ya babanız ötesi sayılabilecek birine hakaret etse!!
İsrafil Balcı Ebu Hureyre’yi yalan uydurmakla itham ediyor. Kaynak Sealibî (ö. 427) Simaru’l-kulub. Daha geç kaynak olarak Zamahşeri’yi veriyor. Aşağıda Günümüz Hadis Problemleri adlı kitabımızdan ilgili tenkitleri nakledeceğim, ama burada şu kadarını dememe müsaade edin: Bu ne vicdansızlık, bu ne tutarsızlık Allah aşkına! Sen bir tarihçisin. İşine geldiğinde en mütevatir rivayetleri bile ilmin namusunu çiğneyerek gözünün yaşına bakmadan harcarsın. Ama iş rivayet bile denmeyecek uydurmalara gelince ona kesin bilgi muamelesi yapıyor ve bunun üzerine yargılar bina ediyorsun!! Bu nerede görülmüş bir ilim anlayışıdır? Ama biz bu ilim anlayışını bir yerlerden hatırlıyoruz: Goldziherlerden. O da aynısı yapıyordu çünkü. Kitabu’l-eğanî’leri hadis tarihini yargılamak için kullanıyordu.  Şimdi bir edebiyat kitabından  o da Ebu Hureyre’den 4 asır sonra yazılmış bir kitaptan nasıl kaynak verilir?!!! Ve bu kaynaktaki bilgiler nasıl teste tabii tutulmaz? Bu bilgilerin tarihe uygunluğu metin analizi yöntemiyle nasıl kontrol edilmez?! Ha!, metin tenkidi yapmak için elimizde tüm ümmetin sahip çıktığı rivayetler mi olması gerekir?!! Bu ne vicdansızlıktır? Buna kara vicdan demek bile bir vicdanın olduğunu gösterir. Bu, başka bir şeyi hak ediyor! Şimdi gelelim, ilgili eleştiriye:

Şeyhu’l-madire meselesine gelince olayın aslı şudur: Madire, ekşimiş sütten yapılan bir çorba çeşididir. Söylentiye göre Ebû Hureyre çorbayı çok sevdiği için ona Şeyhu’l-madire denmiştir. Ebû Reyye ve Şî‘a’dan bazı simalar onu böyle isimlendirmiş; bununla midesine olan düşkünlüğünü, bir çorba için yapmayacağı şey olmayacağını, dolayısıyla adaletine güvenilemeyeceğini kastetmişlerdir. Ebû Hureyre’nin Şeyhu’l-madire olarak isimlendirilmesine de kaynak olarak Seâlibî’nin (ö. 429) Simaru’l-kulûb adlı eserine atıf yapmışlardır. Seâlibî, burada Ebû Hureyre’nin madireyi çok sevdiğini, yemeği Muâviye’nin sofrasında yiyip namazı Hz. Ali’nin arkasında kıldığını haber vermekte; bunun sebebini soranlara da Muâviye’nin sofrasında madirenin daha yağlı, Hz. Ali’nin arkasında namazın daha faziletli olduğunu gerekçe olarak söylemektedir. Bu rivâyetin asılsız olduğu her haliyle ortadadır. Bu rivâyetin sahâbeye uzanan sağlam bir senedi olmadığı gibi başka güvenilir kaynakta nakledildiği de bilinmemektedir. Nihayetinde Seâlibî, dilci ve edebiyatçıdır. Bir tek onun nakline dayanıp sahâbeyi töhmet altında bırakmak akıl kârı değildir. Ebû Hureyre künyesiyle meşhûr olmuş, ancak madireye düşkünlüğünün anlatıldığı kadar şöhret bulduğu da söylenemez. Ayrıca bazı tarihî gerçekler de bu iddiayı çürütür. Ebû Hureyre bazı geçici görevler dışında Medîne’de kalmıştır. Muâviye, Hz. Ömer’den sonra Şam’a yerleşmiştir. Hz. Ali Cemel olayına kadar Medîne’de, ondan sonra Kufe’de kalmıştır. Bu durum, üç sahâbinin bir yerde madire yiyip diğer tarafta namaz kılmaya elverişli bir zamanda ve mekânda bir arada bulunamayacaklarını gösterir. En kuvvetli ihtimal Sıffîn savaşı esnasında orduların savaş halinde bulunduğu bir sırada Muâviye’nin sofrasında madire yiyip, karşı cepheye geçerek Hz. Ali’nin arkasında namaz kılabileceğidir. (!!!) Ancak tarihen bilinmektedir ki, Ebû Hureyre Sıffîn savaşına katılmamış, tarafsız kalmıştır. (Mehmet Efendioğlu, Sahâbeye Yöneltilen Tenkitler, s. 225)
Görüyor musunuz? Şimdi siz karar verin Türkiye’de akademi dünyasında işlerin nasıl yürüdüğüne!!!!! Ayrıca şunu çok merak ediyorum. İsrafil, Ebu Hureyre’den sonra Buharî için de “yok aslında böyle bir kitap” ve ardından “meğer hadis usulu yalan usuluymuş” diyecek mi? Bu laflardan sonra demesinin önünde hiçbir engel yok! Takıyye yapmayacaksa çıksın Mustafa gibi (20 sene lafı dolandırdıktan sonra) “ben lafı dolandırmam, cuk diye söylerim” desin. Yok o kadar ileri gitmem mi der, bana Ebu Hureyre’yi sarsmak şimdilik yeter mi diye düşünür, orasını bilemem, kendi bilir!!

Görüntünün olası içeriği: yazı
Kategori:Yazılar

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir