Diyorlar ki;
Kafir, icat yapıyor, insanlığa faydalı oluyor. Fakat cehenneme gidiyor.
Mümin insanlığa faydalı bir şey yapmıyor, ama cennete gidiyor.
Diyorum ki;
Kısa cevap; cennet ve cehenneme girmenin anahtarı icat yapmak veya yapmamak değildir. Cennete giren salt iyilikleri sebebiyle cennete veya cehenneme giren salt kötülükleri sebebiyle cehenneme giriyor değildir. Cennete veya cehenneme girmenin sebebi Allah’ı tanımak veya tanımamaktır.
Bunu biraz açalım:
(Hayvanlardan örnek vereceğim, mesele anlaşılsın diye… Tamamen temsildir)
İnek de icat yapıyor (yani süt, yağ, peynir, et, deri) insanlığa faydalı oluyor.
Tavuk da icat yapıyor, arı da icat yapıyor, insanlığa faydalı oluyor.
Hem de doğal icat yapıyor hayvanlar. İnsanların icatlarının tümü ise yapay. Fayda ve zararı iç içe geçmiş!
Kafir icatlarını yaparken niyeti para kazanmak, itibar sahibi olmak, şöhret, rekabet, muhalefet, kendini tatmindir. Kim bilir, belki bazıları da yıkıma alet oluyordur!!
Hayvanlar icatlarını yaparken kendilerine ait hiçbir niyet taşımıyorlar! Salt insanlık için üretiyorlar! Ortada hiç bir menfaatleri yok!
Şu durumda hayvanlar kafirlerden 1-0 önde olmuyor mu? İkisi de icat yaptığı için belki eşit sayılmalı diye düşünen olabilir. Ama hayır! Eşit değiller! Çünkü kafirde akıl ve irade var. Hayvanlarda yok! Bunu kullanıp hayvanları geçmeliydi. Ama bunu kullanmayıp heba edince ister istemez hayvanlar önde oluyor.
Niyet deyip de geçmeyin! Niyet, eylemleri şekillendiren, güzelleştiren veya çirkinleştiren en önemli etkendir. Şurada bir iyilik olduğunu görsek, ancak o iyiliğin başka amaçlar için araçsallaştırıldığını tespit etsek ne kadar tiksiniriz, değil mi? Artık o iyiliğe bakmaz, hep niyeti sorgular ve o eylemi dışlarız.
Niyet o kadar önemli ki, bırakın kafirin niyetini, Müslüman bile doğru bir niyet taşımadıkça yaptığı ameller ondan kabul edilmiyor! Birkaç örnek verelim:
Bir kişi, toplumda iyi görünmek için sadaka verir, ancak amacı sadece insanlar tarafından takdir edilmek ve övülmektir. Bu durumda, görünürdeki eylem bir “iyi iş” gibi olsa da, niyetin yanlış olması nedeniyle bu davranışın gerçek anlamda bir fayda sağlamadığı, belki de ahlaki ya da manevi açıdan kabul edilmediği söylenebilir. Dinî açıdan, bu tür sadakalar samimi bir niyetle yapılmadığı sürece gerçek anlamda değer taşımaz.
Birisi zor durumda olan birine yardım ederken, sürekli olarak bunu başkalarına göstermek için yapıyorsa, yani yardımın amacı aslında sadece kendi imajını parlatmaksa, bu davranışın aslında bir anlamda “boş” olduğu söylenebilir. Gerçek anlamda yardımı, ihtiyacı olana yapmaktan ziyade, yardım bir tür gösterişe dönüşür.
Bu örneklerde, görünürde “iyi” bir iş yapılmış olsa da, niyetin başka bir yönde olması, yapılan eylemin değerini düşürür. Bu, sadece dini bakış açısına göre değil, etik olarak da önemli bir sorundur; çünkü insanın içsel niyeti, dışsal eylemden çok daha belirleyici kabul edilir.
Tekrar hayvanlara dönelim. Hayvanlar kafirden 1-0 önde olduğuna göre acaba kafir hayvanları nasıl geçebilir? Yukarıda ifade ettim: Kafirde hayvanda olmayan bir şey var: Akıl ve irade. O zaman bu akıl ve iradeyi kullanarak hayvanları geçmesi lazım. Başka çaresi yok! Akıl ve irade kullanılacak! Peki akıl ve irade nerede ve nasıl kullanılacak? Ne yapılsa gerçekte akıl ve irade kullanılmış olacak? Örneğin sadece iyi yemekler, iyi giysiler, iyi bilgisayarlar, iyi telefonlar, iyi arabalar, iyi evler, iyi silahlar yapmakla akıl ve irade hakiki anlamda kullanılmış olacak mıdır? Herhalde akıl buna “olmaz!” der. Çünkü bunların hepsi biraz ilkel düzeyde de olsa hayvanlarda da var! Hatta bazı hayvanlar bazı yönleriyle insanlardan çok daha ileri denilebilir!
O zaman kafir başka yönden atağa kalkmalı ve hayvanları geçmelidir. Baştaki soruna verilecek cevap da burada saklıdır.
İnsanoğlunun hayvanları geride bırakacağı tek yön Allah’ı tanımaktır. Aslında dünyada varoluşunun amacı Allah’ı tanımaktır. Allah’ı tanımadıktan sonra ha yaşamışsın ha yaşamamışsın, ne fark eder!
Mümin Allah’ı tanıyan insandır. Hayatına anlam katan insandır. Kendini hayvanlardan ayıran insandır. Mümin Allah’ı tanıdığı için cennete girecektir. Ha! Ne kadar tanımış, tam tanıyabilmiş mi, eksik mi tanımış, tanımanın gereğini yapabilmiş mi? Bunların hepsi ayrı sorular olup elbette Allah’ın takdirinde ve adaletindedir. Allah’ın mutlak adaleti çerçevesinde hepsi yerini bulur. Önemli olan şurasıdır: Mümin icat yaptığı için değil, mesela iyi ameller işlediği için değil, Allah’ı tanıdığı için cennete girecektir. Kafir icat yapsa da Allah’ı tanımadığı için cennete giremeyecektir.
Mümin Allah’ı tanıdığı için hayvanlardan 1-0 öndedir. Kafir Allah’ı tanımadığı için 1-0 geridedir. Akla şu gelebilir: Mümin var, sadece Allah’ı tanıyor, başka hiçbir faydası da yok! Kafir var Allah’ı tanımıyor ama insanlığa faydası var! Dönüp dolaşıyoruz, baştaki meseleye tekrar geliyoruz.
Bütün mesele Allah’ı tanımaktır. Şu yeryüzünde bulunmanın sebebi de budur. İslam bunu böyle belirliyor. Sen diyorsan ki, burada bulunmanın amacı, yiyip yatmak, giyinip gezinmek, şehvetleri tatmin etmektir, o zaman İslam’ı niye sorguluyorsun, sen keyfine bak, ahirette de başına ne gelirse ona da katlanırsın artık!! İslam sana her türlü hatırlatmayı yapıyor: Bütün meselenin Allah’ı tanımak ve onun emirleri çerçevesinde bir hayat sürmek olduğunu söylüyor.
Buna burada şöyle bir misal vereyim:
Bir ülkenin dünyaca meşhur bir fizikçisi olsun. Bir dünya ödülü de almış bulunsun. O ülkenin dünyada yüz akı olsun. Ancak bu fizikçi ülkenin bazı sırlarını veya bazı projelerini başka ülkelere sızdırsın, yahut menfaat karşılığı satsın. Şimdi bu fizikçiye nasıl bakılır, nasıl muamele edilir? Başarılarına, yaptıklarına yani kısaca icatlarına bakıp ülkenin hayati projelerini başka ülkelere sızdırmasına yahut satmasına göz yumulabilir mi, hoşgörü gösterilebilir mi? Bu yapılanlara aferin denilebilir mi? Bu yapılanlara rağmen hala ülkede eli kolu serbest dolaşmasına izin verilebilir mi? Hatta ülkede kalmasına, hatta hayatta kalmasına müsaade edilebilir mi? İnsan vicdanının böyle bir şeye olumlu cevap vereceğini sanmıyorum. Çünkü burada ülkeye karşı sorumluluğumuz, çok icat yapmak, ödül almak falan değildir, sadakattır, ihanet etmemektir. Ülkene isyan etmemektir. Düşünün, iyi bir sanatçı, sanatıyla insanlığa faydalı olmuş! Ama bu sanatçı yaşadığı ülkeyi tanımamış, sanatını ülkeye isyan için kullanmış, ülkesini dünyada aşağılamak için her şeyi yapmış! Böyle bir sanatçının o ülke ve halkları nezdinde en ufak bir değeri olabilir mi?
Aynen böyle, Allah’a karşı temel sorumluluğumuz da, şu yeryüzünde bulunmamızın gayesi de O’nu tanımaktır. Onu tanımadıktan sonra, dahası ona ihanet ettikten sonra O’ndan bekleyebileceğimiz bir şey de yoktur. Ama O, yine de adildir. yapılan hiç bir iyiliği boşa çıkarmaz. Kendini tanımayan da olsa cehennemde onun azabını hafifletebilir.
Buraya kadar anlatılardan anlaşılıyor ki, dünya hayatındaki iyilikler ve başarılar, ahiret hayatında aynı şekilde değerlendirilmemektedir. Ahiretteki değerlendirme, yalnızca bir kişinin dünyadaki eylemlerinin iyi veya kötü olmasına değil, aynı zamanda niyetine, inancına ve bu eylemleri yaparken Allah’a olan bağlılığına da dayanır. Kafirin dünyada yaptığı iyilikler, insanlık için faydalı olabilir ancak bu eylemler, iman eksikliği sebebiyle ahiretteki ödülünü almayabilir. Zira kafir yaptığı iyiliğin karşılığını dünyada almıştır, ona verilecek başka bir karşılık da yoktur.
İlk Yorumu Siz Yapın