Çokça gündeme getirilen ve kafa karıştırılan bir mesele var. Buna göre sorun şudur: Cenneti isteyerek yahut cehennem azabından korkarak ibadet yapılmaz. İbadet Allah için yapılır. Allah’tan başka bir şeye ulaşmak için ibadet yapılırsa o gerçek bir ibadet olmaz. Neye ulaşmak istiyorsan onu mabut edinmişsin demektir. Eğer cenneti istiyorsan, mabudun cennettir, Allah değil.
Bir de bunun yanında özellikle tasavvufta görülen bir anlayış vardır. Yunus Emre’nin dili ile cennet cennet dedikleri birkaç köşk ile birkaç huri, isteyene ver onları, bana seni gerek seni. Bunu değerlendiren bir anlayışa göre bu ifadeler cenneti küçümsediği için şirk olmaktadır.
Doğrusunu söylemek gerekirse yukarıda söylenenlerin hiçbiri gerçeği yansıtmamakta, kafa karıştırmaktan başka bir şeye de yaramamaktadır.
Sırasıyla açıklığa kavuşturmaya çalışalım:
1. Bir kere bir Müslüman Allah için değil de, salt ve sırf cennet için ibadet yapıyorsa, böyle bir ibadet geçerli değildir. Ama şuna dikkat edelim: Bir Müslüman böyle bir amelde bulunabilir mi? Allah’ın hesaba katılmadığı bir cennet arzusu olabilir mi? Ben bunun olamayacağını düşünüyorum. Eğer, faraza varsa böyle bir amel, böyle bir arzu, makbul olmaz; ibadet de ibadet olmaz.
2. Hemen buna paralel olarak şunu söylemek lazım: Meselenin püf noktası bir amelde iki niyetin olup olamayacağıdır. Evet, biz Müslümanlar olarak cennet ümidi taşıyoruz, cehennem azabından korkuyoruz. Ama bunların hepsini Allah için yapıyoruz. Yani ibadetlerimizi hem Allah için yapıyoruz hem de cennete girmeyi arzu ediyoruz. Bunlar birbirini dışlayan niyet ve ameller değildir. Bir ibadette bulunurken her iki niyeti birlikte taşımak da mümkündür. Örneğin bir Müslüman hem Allah’a ibadet hem de insanlara hizmet etme niyeti taşıyabilir. İnsanlara hizmet olduğu için burada Allah rızası olamaz, şeklinde düşünmek herhalde isabetli değildir. Dolayısıyla bu iki niyet birbirini dışlamaz, aksine içine alır.
3. Bütün bunlarla birlikte takdir edilir ki, bazı müslümanlarda Allah rızası olmakla birlikte cennete girme arzusu baskın olabilir. Belki bunun ibadete ihlas katma noktasında eksikliği olsa da ibadeti ibadet olmaktan çıkarmaz. İbadette bir eksiklik meydana getirebilir, ama ibadetin kökü sağlam olduğu için ibadeti ortadan kaldırmaz. Hem Allah rızası hem cennete girme arzusunu dengede tutmak her babayiğit Müslümanın harcı da değildir.
4. Tam da bu noktada başka bazı müslümanlarda Allah rızasının baskın geldiği görülür. Artık orada cennet arzusu yoktur. Müslüman Allah’tan başka hiçbir şeyi görmez olmuştur. Onun için en önemli şey Allah’ın rızasına erişebilmektir. Yukarıda Yunus Emre’nin durumunu bu şekilde izah etmek mümkündür. Yunus Emre cenneti küçük gördüğünden dolayı değil, Allah rızası en büyük emeli olduğundan cennet arzusu onun kalbinden silinip gitmiştir. Ama hemen belirtmeliyim ki, bu derece öyle kolay ulaşılabilecek bir derece değildir. Ayrıca herkesin ulaşması gereken bir derece de değildir. Ortalama Müslümanların yapabileceği şey, Allah’ın rızasına bağlı olarak cennete gitme arzusudur ve bu arzu ile Allah’a itaat etmektir.
Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse denilebilir ki, iki kişi arasında bir kötülük söz konusu olduğunda ya bu kötülüğe misliyle karşılık verirsin ya bu kötülüğü affedersin ya da bu kötülüğü yapana iyilikte bulunursun. Bunların hepsi ahlaki davranışlardır. Ancak en üst ahlaki davranış kötülüğü yapana iyilikle karşılık vermektir. Bunun en üstün ahlaki vasıf olması diğerlerinin ahlaki olmadığı anlamına gelmez. Bu durum en üst ahlaki vasıf olduğu için bütün toplumlarda bu dereceye ulaşanlar gerçekten azdır. Takdir edilir ki herkesin esasen bu dereceye ulaşması mümkün değildir. Toplumlar en alt düzeyde bir ahlaki seviye tutturabilirse bu bile başlı başına bir başarıdır, bir iyiliktir.
Demek ki, bütün bu durumlarda garipsenecek hiç bir şey yoktur. Her Müslümanın hali bir değildir. Dereceleri eksik olanlar olduğu gibi dereceleri ali olanlar da vardır. Müslüman cenneti arzulayabilir, oraya girme arzusuyla ibadet yapabilir. Ancak tabii ki, Allah’ın rızası cennetin de üzerindedir. Bu durumu Allah şöyle ifade eder:
“Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara, içinde ebedî kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vâdetti. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte büyük kurtuluş da budur.” (Tevbe 72)
İlk Yorumu Siz Yapın