İçeriğe geç

FİLOZOFLAR HİÇBİR ZAMAN GÜZEL ÖRNEK OLAMAMIŞLARDIR, OLAMAZLAR; AKSİNE PEYGAMBERLER HER ZAMAN EN GÜZEL ÖRNEKTİR

Neden böyledir? 

Güzel örnek olmak değerlerle ilgilidir. Değerleri açığa çıkarmak, pratiğe aktarmak ve somutlaştırmak ile ilgilidir. Değer dediklerimiz ise adalettir, doğruluktur, merhamettir, sabırdır, aftır, sevgidir, fedakarlıktır, paylaşmaktır vs. Filozof bunları bireysel hayatında yaşıyor olabilir, ancak başkalarına model olacak tarzda bu değerleri temsil ettiği söylenemez. Zira zaten çabası bu yönde değildir. Şöyle ki:

Değerlerin varlıkları zorunludur, ama onlar reel yani somut değildirler. Değerler, esma-i hüsna’nın bizzat kendileridir de denilebilir. Bu anlamıyla esma-i hüsna zorunludur, ancak somut değildir. Değerler görünmez görünmemesine, fakat suretlere bürünürler. Değerler, lafız giydirilen anlamlar gibidir. Anlamlar da somut değildir. Ancak lafız giyerek açığa çıkarlar. Lafızların anlamlara delalet ettiği gibi mezkur suretler de ruhani manalara, bir anlamda esma-i hüsna’ya delalet eder. Değerler, suretlere bürünemezse, ruhani manaları idrak ve kabul etmek de güçleşir, zorlaşır. İşte bundan dolayıdır ki, değerlerin ortaya çıkması için model insanlara ihtiyaç vardır. Model insan, değerlerin büründüğü suret gibidir. Modelin varlığı, ruhani manaların gerçekliğine işaret eder.

Örneğin adalet değeri. Bunun açığa çıkması için davranışları adaletin varlığına şahitlik eden bir modelin/örneğin varlığı gerekir. Bu özellikte biri var olmadığında söz konusu değer de var olamaz, açığa çıkamaz. Örneğin doğruluk değeri. Bunun açığa çıkması için davranışları doğruluğun varlığına şahitlik eden bir modelin/örneğin varlığı gerekir. Bu özellikte biri var olmadığında söz konusu değer de var olamaz, açığa çıkamaz. 

Bu durumda şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Adalet, doğruluk gibi değerler vardır, varlıkları zorunludur. Ama var olmaları yeterli değildir, açığa çıkmaları da gereklidir. Onun için bu değerleri temsil edecek model insanlara ihtiyaç vardır. Beşeri düzlemde bu değerler ancak bir model üzerinden açığa çıkar. Bu model insanların başında peygamberler ve özellikle Peygamberimiz gelir. Bu sebeple olacak ki Allah Peygamberimizi “en güzel örnek” olarak nitelemiştir. Peygamberin örnekliği ile birlikte ahlakileşme başlar. Bu model olmasa değerler de açığa çıkmaz. Ancak değerlerin açığa çıkması için sürekliliğe ihtiyaç vardır. Değerlerin sürekliliği ancak ve ancak model insanlarla ve canlı örnekliklerle sağlanır. Bunun en güzel örneği de tarihte mürşit insanların, kamil kulların ortaya çıkmasıdır. Bu insanlar Peygamberin dinamik örnekliğini kendi hayatlarında temsil ederek değerlerin sürekliliğini teminat altına alan canlı timsallerdir.

Peki bu örnekliği filozoflar sağlayabilir mi, sağlayabilmiş midir? Burada filozoftan kasıt salt aklı kullanan düşünürlerdir. Bu anlamıyla tarihte ve günümüzde hiçbir filozof güzel örnek olamamış ve değerlerin modeli olma noktasında bir varlık ortaya koyamamıştır. Çünkü bu anlamıyla filozof salt aklını kullanmış, akıl yürütmelerle insanı, varlığı ve bilgiyi anlamaya çalışmıştır. Fakat değerleri temsil etme noktasında bir çaba ortaya koyamamıştır. Dolayısıyla akıl yürütmelerle salt bilgi elde etmiştir. Salt bilginin de elbette insan için önemli bir değeri olmakla birlikte gerçekte değerlerin varlıkta açığa çıkması noktasında insanlığa kayda değer bir miras bırakamamışlardır. Onun içindir ki, tarihte ve günümüzde hiçbir filozof -bilgi noktasında faydalanılsa da- ahlak ve değerler noktasında hiçbir şekilde örnek alınmamıştır. Örnek alınmamıştır, zira örneklik ortaya koyacak bireyselliğin ötesinde nesnel davranışlarda bulunamamışlardır. Aramızda filozof deyince adaletiyle maruf, merhametiyle meşhur, fedakarlığı ile tanınmış, hayasıyla bilinmiş, doğruluğuyla şöhret bulmuş birini hatırlayanımız var mı? 

Bu durumda sonuç olarak diyebiliriz ki, peygamberlerle filozoflar arasındaki en önemli farklardan biri değerleri temsil etme ve açığa çıkarma noktasında insanlığa rehber olmaktır. Filozof, değer hakkında konuşur, söz üretir, sistem kurar. Ancak bu söz veya sistem hiçbir zaman hakikatin bütününü temsil edemez. Peygamber ise söz üretip sistem kurmaktansa kendisine verili hakikatin bütününü hayatında temsil etmek ister. Böylece insanlığa örnek ve rehber olur. Tam da bu noktada söz/konuşmak ile amel/ahlakın farkı da ortaya çıkmış olur. Filozofun değer hakkında konuşması farklı farklı telakkiler ortaya çıkardığı ve çoğu kere de birbirini tutmadığı için değeri şüpheli hale de getirebilir. Tartışılan her şey belli bir raya oturtulmazsa sonuçta hakikati buharlaştırır, bir krize sebep olabilir. Oysa değer alanı şüphe kaldırmaz. Değerler alanında en ufak şüphe krize dönüşür. İşte Peygamber, değerleri bizzat hayatında yaşayarak şüpheyi bertaraf etmiş, bir değer krizi yaşanmasının da önüne geçmiştir.

Bu sonucun ötesinde bir başka hususu da ifade etmem gerekir: Günümüz İslam dünyası tam anlamıyla bir değer krizi içerisindedir. İşçisi işvereni ile, siyasetçisi bürokratı ile, ilim ehli ve öğrencisiyle değer krizi kalıcı gibi gözükmektedir. Çünkü bu sayılan alanlarda örneklik ortaya koyacak model insanlardan mahrumuz. İslam’ın dünyaya en büyük mirası, insanoğlunun yürüttüğü tüm etkinliklere değer katmaktır. Siyaset, değer merkezli olunca ancak İslami olur. Ekonomi, değer merkezli olunca İslami olur. Bilgi, değer merkezli olunca İslami olur. İşte bu alanları İslami kılabilmek için örneklik oluşturabilecek model insanlara ihtiyaç vardır.

Kategori:Yazılar

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir