Hemen belirtmiş olayım: “Metin tenkidi” kavramını ben de kullanıyorum. Zira ğalat-ı meşhur olmuştur. Ancak ortaya çıkış tarihine bakıldığında İşler pek öyle sanıldığı kadar da basit gözükmüyor.
Öncelikle ifade edeyim ki, metin tenkidi kavramı bize ait değildir. Çünkü hadis veya İslam ilimler tarihinde نقد المتن şeklinde bir kavram kullanılmamıştır. Az önce ifade ettiğim gibi kavram sanki bizde ğalat-ı meşhur olmuştur. Ancak biz, bize ait olmayan kavramları da elbette yeri geldiğinde kullanırız. Hatta kavramın kendisi olmasa bile tarihte içeriğini uyguladığımız da olmuştur. Yani metin tenkidi kavramı ile ifade etmesek de bizzat metni tenkid etmişizdir. Dolayısıyla buralarda sorun yok. Sorun kavramın geldiği yer ile bizim ona yüklediğimiz anlamının uyuşup uyuşmamasıdır. Konu bir açıdan basit gibi gözükse de aslında karmaşık olduğundan madde madde gitmem gerekir:
1. Bütün sorun “bizde metin tenkidi ihmal edilmiş midir?” sorusundan ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de buna iki şekilde cevap verilmiştir, ki, ikisi de problemlidir. İhmal edilmiştir, dersek bu bir sorundur. İhmal edilmemiştir, dersek bu da bir sorundur. Bu biraz da batının bizi geri kalmakla suçlamasıyla dönüp kendimize “biz geri kaldık mı?” diye sormamıza benzemektedir. Buna cevaben geri kaldık dersek, bu bir sorundur, geri kalmadık, dersek bu da bir sorundur. O zaman burada asıl sorun soruları kendimizin değil batının üretip önümüze koymasıdır. Batı kendi üretimi olan soruları gündem yapınca bizim ona karşı vereceğimiz cevap da onun etkisi alanına girmekte, ona göre şekillenmektedir. Bu durumdan önemli bir ders çıkarmamız lazım: Cevapların sahih olabilmesi için soruların da sahih olması yani bize özel olması gerekmektedir. Başkalarının ürettiği sorulara bize ait bir cevap vermek oldukça zordur.
2. Metin bizim tarihimize, tenkit de bizim tarihimize aittir. Ancak ne ilginçtir ki “metin tenkidi” bizim tarihimize ait değildir. Metin tenkidinin çıkış yeri bir asır öncesine kadar batıdır. Batı metin tenkidiyle nüsha/kitap tenkidini kastetmiştir. Bu tenkidi de iç ve dış tenkit olarak ikiye ayırmıştır. Batının nüsha/kitap tenkidinden kastettiği de metin tahkikidir, metnin serüvenini takip ederek müellife aidiyetini tespit etmek ve onu inşa etmektir. Buna edisyon kritik de denilebilir. Bizim Türkiye’de metin tenkidine yüklediğimiz anlam ise hadislerin Kur’an’a, sünnete, akla, bilime aykırılık arz etmesidir. Ki, bu da hadislerin reddiyle sonuçlanmaktadır. Bu anlamıyla bizden Metin tenkidi olumsuz olarak kullanılmaktadır. Eğer metin tenkidini batıdan alıp kullanıyorsak metin tenkidinin böyle bir anlamı yoktur. Kısaca Batı, metin tenkidini olumlu ve olumsuz anlamıyla metin tahkiki anlamında kullanıyorken biz onu oradan alıp içini boşaltarak tamamen olumsuz anlamda kullanıyor olmuşuzdur. Onun içindir ki, bizde metin tenkidi denildiğinde tamamen hadislerin reddi anlaşılmaktadır. Sıkıntı da buradan başlamaktadır.
3. Batıda metin tenkidi metin tahkiki olarak anlaşılıp iç ve dış tenkit diye ikiye ayrılmıştır, dedik, ancak oryantalistler bunu alıp bizim hadis tarihine uygulayınca problem de kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Buna göre dış tenkit sened tenkidi, iç tenkit metin tenkidi olmaktadır. Burada iki yanlış yapılmıştır:
a. Bir kere batıdaki metin, kitap veya nüsha anlamında olup rivayet veya hadisin karşılığı değildir. Bizim tarihimizde de mahtut dediğimiz kitap veya nüshalar bulunmaktadır. Bu durumda metin tenkidi, tarihimizde mahtut olan eserlerin güvenilirliğini test etmek için kullanılabilir, ancak senedli aktarım olan rivayetlerin güvenilirliğinin kriteri olamaz. Belki de bu anlamıyla dahi olsa bizim kitap veya nüshaların güvenilirlik kriteri için bile tam uygulanamayabilir. Burası derin bir akademik çalışma konusudur. Ama kesin olan şu ki, -benzer noktaları olsa da- kitap başka, rivayet başkadır.
b. Batıda söz konusu olan iç ve dış tenkid de tam anlamıyla bizdeki sened ve metne tekabül etmez. Bu iki tarihe ait tenkidin benzer ve farklı noktaları vardır. Onun için bizim tarihe ait olan tam olarak “hadis tenkidi” tabiridir. Sened ve metin diye mutlak bir ayrım da yoktur. Senet ve metni ile birlikte hadis tenkidi vardır. Çünkü bazen sened veya ravi metni etkilediği gibi bazen de metin raviyi etkiler, ravi hakkında vereceğimiz hükmü belirlemeye yardımcı olur. Bazen raviden rivayete, çoğu kere de rivayetten raviye doğru gider ve bir değerlendirme yaparız. Bu anlamıyla bizim tenkitimiz sened ve metni ile birlikte hadis tenkididir.
4. Oryantalistlerin metin tenkidini ihmal ettiğimize dair yargılayıcı ithamları bizde etkili olmuştur. Bazıları bundan yola çıkarak metin tenkidini slogan haline getirmiş ve biricik gündemleri yapmıştır. Bu da ister istemez metni problemli olmayan veya görünürde problemli olan hadislerin sık sık reddine sebep olmuştur. Bir de bunun yanında oryantalistlerin kendi açılarından ihdas ettikleri metin tenkidi kriteri de bizim bazı hadis hocalarını etkilemiştir. Bu metin tenkidi kriteri, “hadislerin fıkhi, kelami ve siyasi çatışmaların ürünü” olduğu şeklinde formüle edilmiştir. Oryantalistler bu kriteri tüm hadis külliyatına uygularken bizim hadis hocaları şu veya bu sebeple hadislerin hepsine değil ama önemli bir kısmına uygulayıvermişlerdir. İşte metin tenkidine yönelik bu çağdaş algı hadislere de olumsuz yaklaşmayı sonuç vermektedir.
5. Yukarıda hadis tenkidi demişken bizim tarihimizde نقد المتن tabiri olmasa da نقد الحديث tabiri az da olsa kullanılmıştır. Nakd, kelimesinin de ilginç bir kullanımı vardır. Ve bu kullanım tarihte yapılanla birebir örtüşmektedir. Nakd kelimesi altının sahtesi ile gerçeğinin ayırt edilmesini ifade eder. Bunun Türkçesi şudur: Bu ayırma işleminden sonra kaliteli olana kaliteli; kalitesiz olana kalitesiz deriz. Yani gerçek olana gerçek sahte olana sahte deriz. Bu da nakd kelimesinin olumlu ve olumsuz tenkiti bir arada içerdiğini gösterir. Ancak biz bugün metin tenkidi dediğimizde geçmişte kullanılan “nakd”den oldukça uzaklaşmışızdır. Bugün metin tenkidi deyince sadece olumsuz bir tenkidi ve bununla da sadece hadislerin reddedilmesini kastetmekteyiz.
6. Bizim tarihimiz “hadis tenkidi” tarihi olduğunda burada hadis tenkidi ihmal edilmiş midir, edilmemiş midir diye bir soru sormanın anlamı da kalmamaktadır. Ancak hadis tenkidinden metni ayrıştırıp çıkardığımızda ve metin tenkidi ihmal edilmiş midir, edilmemiş midir diye sorduğumuzda sorun baş göstermektedir. Sorun, soruya verilen cevapta yatmaktadır: “İhmal edilmiştir” şeklindeki bir cevap hadis tarihine yönelmeyi gerekli kılmakta ve yeniden bir dünya hadisin tenkit edilip reddedilmesini sonuç vermektedir. Zaten bu cevabı verenlerin amacı da hadisleri reddetmenin önünü açabilmektir. Diğer taraftan belki bir tepki olarak “ihmal edilmemiştir” cevabı verildiğinde dönüp hadis tarihine baktığımızda bizzat metin eleştirisinin öyle çok fazla olmadığını görürüz. Başta da söylediğimiz gibi başkasının sorularına vereceğimiz cevap bize ait olmayacaktır. Soruları bizim üretmemiz lazım. Biz tarihe dönüp baktığımızda metnin ihmal edilip edilmemesinden ziyade metin tenkidinin azlığını araştırma konusu ediniriz. Metnin ihmali söz konusu olduğunda verilecek cevabın olumsuz ve ideolojik bir anlamı olduğu açıktır. Ancak metnin azlığı ile ilgili bir soru sadece vak’ayı ve arkasında yatan sebepleri ortaya koyacaktır. Buna göre metin tenkidinin az olmasının sebepleri olarak şunlar söylenebilir:
a. Bir kere hadis tenkidine metin tenkidinden başlamak rivayet ilminin doğasını aykırıdır. Çünkü rivayet ilminin doğası önce bilginin kimden alındığını sorgulamakla başlamayı gerekli kılar. Şayet sorgulamaya metinden başlanırsa bence reddedilmeyecek metin bulmak oldukça zordur. Onun için önce metin değil ravi sorgulamalıdır. Burada bir itiraz olarak ashabını uygulaması akla gelebilir. Onlar direkt metin tenkidi yapmış, ravi sorgulamamıştır şeklinde… Bu, dediğimiz durumu teyit eder. Çünkü ashap sözün ilk muhatabı, sözü ilk duyandır. Yalan uyduramayacakları da göz önüne alındığında bunların ravi sorgulaması yapması düşünülemez. Ashap belki tesebbüt maksadıyla araştırmak istediği bir hadis olduğunda bunu da sadece o hadis için yapmıştır. Örneğin, Hz. Aişe, Ebu Hureyre’nin bir veya birkaç hadisi eleştirdiğinde, eleştiri sadece o hadislere yöneliktir. Yoksa Ebu Hureyre’nin tüm hadislerini toplayıp değerlendirmek gibi bir durum söz konusu değildir.
b. Diğer taraftan salt metin tenkidi aklı devreye sokmakla ilgilidir. Tarihte mutezilenin aklı devreye sokarak nasıl da hadisleri gereksiz yere reddettiği ortadadır. Muhtemelen muhaddislerin metin tenkidini öncelememesinin arkasında bu ihtiyatlı yaklaşım vardır. Zira salt akla dayanarak metin tenkidi yapılmasıyla birçok hadisin gereksiz yere reddine sebep olunacaktır. Muhtemelen bu durum bu muhaddisleri endişeye sevketmiştir.
c. Son olarak hadislerin tariklerinin oldukça fazla arttığı göz önüne alındığında muhaddislerin yine doğal olarak metinle değil ravi ve senetle ilgilenmelerinin anlamlı olacağını söylemek mümkündür. Sahabe ve nispeten tabiin döneminde tarikler öyle çok fazla yoktu. Ancak sonradan hem İslam coğrafyasının genişlemesi hem de tariklerin artmasıyla tüm çabalar bu yöne kaydırılmıştır. Bu, doğaldır, çünkü bir hadisi hakkıyla anlamak onun tariklerini bir arada görüp değerlendirmekle alakalıdır. Zira tariklerin tespiti bir puzzle gibi hadisi tamamlamaktadır veya eksiğini görmeyi sağlamaktadır. Hal böyle olunca tabii olarak metin tenkiti az olmuştur. Buradaki azlık, ihmal edilmiştir anlamında değildir. Azlığın doğal sebepleri olabilirken ihmalkarlığın doğal sebepleri bulunmamaktadır. Ayrıca azlığında nisbi olduğunu hemen belirtelim. Çünkü biz azlığı metni hadisten ayrıştırarak ifade etmiş olduk. Başta da dediğimiz gibi esasen sened ve metin hadisten ayrı değildir.
7. Metin tenkidini sırf dar bir şekilde olumsuz anlamıyla ele aldığımızda tarihi anlama noktasında da sıkıntılar yaşayabiliriz. Oysa meseleyi metin tahkiki olarak aldığımızda veya olumlu-olumsuz manasıyla metin tenkidi olarak meseleye baktığımızda tarihimizde bu faaliyet bihakkın yerine getirilmiştir. Metin tahkiki yahut olumlu-olumsuz anlamıyla metin tenkidi ile ilgilenen temel ilimler şunlardır:
a. İlelu’l-hadis
b. İhtilafu’l-hadis
c. Müşkilu’l-hadis
İlelu’l-hadis, tam anlamıyla bir hadis tenkidi faaliyetidir. Hadis tenkidinin içinde isnad, ravi ve metin birlikte bulunmaktadır. Hadisteki illetleri tespit etmek mühim meseledir. Hadisteki illetin çoğu kere senet ve ravi ile ilgili olduğu doğrudur. Ancak bu illetin, metinde bulunmadığını göstermez. Tarihi uygulamada illetin çoğu kere sened ve ravi ile ilgili olmasının bir sebebi metindeki illetin de kaynağının ravide aranmasıdır. Şunu demek istiyorum: Metinde bir illet, bir hata vardır. Fakat bu illet/hatanın kaynağı veya sorumlusu kimdir? Sorumluya odaklanıldığından metindeki illet gölgede kalıyor gibidir. Onun içindir ki, ravi ve metni birbirinden kopuk değerlendirmek oldukça zordur. Ayrıca belirtilmelidir ki, illetin çok çeşidi vardır. Güvenilir bir ravinin Kur’an’a, sünnete, akla ve tarihe aykırı rivayetleri de illet içerisinde değerlendirilir. Dolayısıyla illetin bu yönüyle kapsamı geniştir. Sahih hadis tanımında geçen “illetten ari olmak” ifadesini de düşündüğümüzde metnin gözardı edildiğini söylemek mümkün gözükmemektedir. Olsa olsa belki bazı alimlerin uygulamasında illet yeterince vurgulanmayabilir. Ancak illet tespiti her zaman devam etmektedir. Bu anlamıyla usulde bir eksiklik olduğunu söylemek mümkün değildir.
İhtilafu’l-hadis ve müşkilu’l-hadis ilim dalları tam anlamıyla bir metin tahkikidir. Ya da olumlu anlamıyla birer metin tenkididir. İki hadis çeliştiğinde bunun için çözüm yöntemi ortaya koyan bir ilim dalı metinle nasıl ilişkili olamaz?! Özellikle Kur’an’a ve akla aykırı olabilecek hadisleri inceleyen müşkilu’l-hadis ilim dalı, ürettiği çözümlerle nasıl metin tahkiki olamaz?! Burada üretilen çözüm yollarının akılla, mantıkla, tarihle, bağlamla, araştırmayla ilişkisi düşünüldüğünde tam bir metin tahkiki ve özellikle olumlu manasıyla metin tenkidi olduklarını söylemek mümkündür. Bütün bunlara rağmen olumsuz anlamıyla metin tenkidi de ortaya konulmuştur. Ancak olumsuz anlamıyla yani hadislerin reddi anlamında metin tenkidi, işin tabiatı gereği tarihte az vuku bulmuştur.
8. Bütün bunlara rağmen elbette bugün metin tenkidi de yapılacaktır, yapılmalıdır. Ancak metin tenkidi yapılırken “metin tenkidi ihmal edilmiştir” gibi bir önermeden yola çıkmanın anlamı yoktur. Yine bakışları, sanki tarihimiz metin tenkidinden habersizmiş gibi metin tenkidine çevirmemek, oraya odaklanmamak gerekir. Oraya kilitlenildiğinde ister istemez haklı veya haksız hadis reddiyle karşı karşıya kalınabilmektedir.
Bütün bunlardan şu sonuçlara varmak mümkündür:
1. Metin tenkidi tabiri bizim tarihimize ve kaynaklarımıza ait değildir. Bu yönüyle çağdaş metin tenkidi tabiri bizim tarihimizle alakalı bize fazla bir şey söylememektedir. Oraya kilitlenildiğinde ister istemez haklı veya haksız hadis reddi ile karşı karşıya kalınabilmektedir.
2. Bizim tarihimize ait olmasa da Metin tenkidi faaliyetinin içeriğinin bir kısmı elbette tarihimizde uygulanmıştır.
3. Batıdaki metin tenkidi uygulamaları ile bizim metin tenkidi anlayışımızın sınırları, benzerlikleri ve farklılıkları ortaya konulmalıdır. Bizde sadece hadisleri reddetmeye ayarlı olumsuz manasıyla metin tenkidi anlayışı terk edilmelidir.
4. Metin tenkidi tabirini kullanmak mahzurlu olmasa da muhakkak hadis tarihini izah edecek şekilde efradını cami, ağyarını mani bir şekilde tanımı yapılmalıdır. Uygun bir tanımı yapılmadığı müddetçe bu tabiri algılar yönetecek demektir.
5. Bizdeki hadis reddetme anlamındaki metin tenkidi anlayışı terk edilerek olumlu ve olumsuz anlamıyla metin tenkiti anlamına geçilmelidir.
6. Bu noktadan bakıldığında tarihimizde ciddi anlamda Metin tenkitinin yapıldığını söylemek de mümkündür. İlelu’l-hadis, ihtilafu’l-hadis ve müşkilu’l-hadis tam anlamıyla metin tenkidi barındıran ilim dallarıdır.
7. Metin tenkidine odaklanmak yanlış anlama ve sonuçlara neden olabilmektedir. Bu nedenle sened ve metni ile birlikte hadis tenkidi vurgulanmalıdır. Ancak hadis tenkidi tabirinin de halktaki karşılığı pek iyi sayılmaz. Onun için hadis tenkidi algısının da düzeltilerek Peygamberimize ait olan ve olmayanını tespit etmek olduğunun özellikle altı çizilmelidir.
Son olarak söylemek isterim ki, tarihte hadis tenkidi anlayışı hadisleri muhafaza etmeye, i’mal etmeye, hataları tespit etmeye ve kesin bilgiye aykırılık karşısında reddetmeye yönelik iken çağdaş metin tenkidi anlayışı hadisleri sadece eleştirmeye ve ihmal etmeye ayarlı olmuştur. Onun içindir ki, Taha Abdurrahman’ın şu sözünü aklımdan hiç çıkarmıyorum. Sizlere de tavsiye ederim:
“Batıdan gelen kavramlar, doğruluğu test edilmedikçe her zaman yanlıştır. Medeniyetimizden gelen kavramlar yanlışlığı test edilmedikçe her zaman doğrudur.”
İlk Yorumu Siz Yapın