İçeriğe geç

TEVHİDİ DÜNYA GÖRÜŞÜ OLARAK AKIL VE KALBİN BÜTÜNLÜĞÜ

Ruh ve beden ayrılığı gibi dualist yahut iki ayrı merkezin ürünüymüş veya fonksiyonuymuş gibi akıl ve kalp ayrımı diye bir şey yoktur. Düşünmenin de duygulanmanın da merkezi birdir. Bunun yerinin neresi olduğu o kadar da önemli değildir, önemli olan bunun merkezinin bir olduğudur. Düşünen, duygulanan, akleden, seven, nefret eden, endişe eden, kaygılanan, korkan tek bir merkezdir, o da kalptir. Peygamberimiz ne güzel buyurmuş: “Vücutta öyle bir et parçası var ki o iyi olursa bütün vücut iyi olur; o bozulursa bütün vücut bozulur.” Ancak bu kalp kan pompalayan kalp değil. Belki ruhtur. 

Düşünmek, duygulanmak, tercih etmek, istemek, sevmek bu ruhun fonksiyon ve yansımalarıdır. Dolayısıyla müstakil bağımsız akıl diye bir şey yoktur. Akıl-kalp ayrımı diye bir şey de yoktur. 

Akleden kalp vardır veya akleden ruh da diyebiliriz. Seven kalp dediğimizde çok yadırgamaz. Akleden kalp, İslam düşüncesi dışında çok kullanılmaz. İşin gerçeği budur; kalp akleder. Akletme kalbin bir eylemdir. Aynı şekilde duyularda kalbin veya ruhun bir fonksiyonudur. Gören göz değil belki ruhtur işiten kulak değil belki ruhtur. Görme ve işitme birer eylemdir. Göz ve kulağın Kendi başlarına bu eylemi gerçekleştirme kapasitesi yoktur. 

Kalbin sözlük anlamındaki evrilme, çevrilme ve dönüşüm burada daha iyi anlaşılıyor. Kalp düşünür veya cahillik eder; kalp sever veya nefret eder; kalp öfkelenir veya yumuşak davranır. Birini bırakıp ötekine gider; ötekini bırakıp berikine gelir. Gelgitler arasında orta yol kalbin en güzel işleyiş tarzıdır.

Akıl ve kalp ayrı olmayıp bir ruhun farklı fonksiyonları ise buradan tevhidi dünya görüşüne ulaşmak mümkündür. Seküler dünya görüşü ayrıştırır ve parçalar. Akıl ile kalbin, duygu ile düşüncenin, bilgi ile ahlakın, bilim ile dinin, din ile devletin, ahlak ile ekonominin, fizik ile metafiziğin, beden ile ruhun, kısaca din ile hayatın arasını ayrıştırır. Zira seküler dünya görüşü bunları iki ayrı varlık alanı olarak görür. Birbiriyle olan irtibatını, iç içe geçmişliğini görmezden gelir. Tevhidi dünya görüşü ise birleştirir ve bütünleştirir. Sayılan bütün bu alanların birbiriyle irtibatlı olduğunu kabul eder. Duygu ve düşünceyi ruhum bir fonksiyonu olarak görmek, ruhu da Allah’ın insana üflediği özel bir ab-ı hayat olarak telakki etmek tevhidi düşüncenin temel yapısıdır. Dikkat edilirse burada Duygu ve düşünce birleştirilerek tek yapılmıyor. Duygu ve düşünce farklı olarak vardır. Ancak bunlar ruhun bir fonksiyonu olarak vardırlar. Kadın ve erkeğin farklı varlıklar olarak mevcut bulunup tek bir Allah’ın onları yaratması gibi.

Tevhidi düşüncede bu alanlar ayrışmayıp bütünleştiğinde bu durum bu alanların birbirini tamamladığı anlamına gelir. Kadın ve erkek nasıl birbirini tamamlıyorsa, işçi ve patron nasıl birbirini tamamlıyorsa, emek ve sermaye nasıl birbirini tamamlıyorsa duygu ve düşünce de birbirini aynen böyle tamamlar. Bu alanlar ayrı kabul edildiğinde ister istemez çatışma öngörülmüş olur. Kadın ve erkek ayrı ise, işçi ve patron ayrı ise bunlar birbiriyle çatışır demektir. Aynı şekilde duygu ve düşünceye ayrı ise bunlar da çatışır anlamına gelir. Oysa bir varlık alanı olarak bunların çatışması söz konusu değildir. Belki pratikte bazı durumlarda aralarında bir çelişme olabilir. Ama bu çatışmaya döndürülmeden çözülebilecek bir şeydir. Ama birer varlık olarak alanı olarak baktığımızda çelişmeden de bahsetmek söz konusu değildir. Şahit meseleye böyle bakarsak tevhidi Dünya görüşünün nasıl birleştirici ve bütünleştirici olduğunu anlamak daha kolay hale gelir.

Kategori:Yazılar

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir