İçeriğe geç

BU ÜSLUP, BU SÖYLEM, YANLIŞ, YANLIŞ, YANLIŞ!!

Selefiler, bahsedeceğim üsluplarını terk etmek zorundadırlar. Bu üslup ve bu bakış açıları, kendilerine haşeviye, katı, sert, kıt akıllı şeklinde verilen nitelemeleri haklı çıkarır durumdadır. Yapmasınlar diyorum.
 
Ve bir örnek üzerinden bunu ifade etmek istiyorum. Çok örneği var da yeni karşılaştığım için bu örnek:
 
Selefîler nezdinde önemli bir yeri olan, aynı zamanda geçmişte Suudi Arabıstan kibâr-i ulema reisi olan Abdulaziz bin Abdullah bin Bâz’a Cuma namazından sonra kılınan Zuhr-i Âhir namazını sormuşlar.
 
Soruyu soran, “Hepsinde Cuma namazı kılınan ve içinde 35 mescit bulunan bir şehir var. Bu Camilerde namaz kılanlar Cuma namazını bitirdikten sonra Öğle namazını kılıyorlar, bu yaptıkları câiz midir?” demiş.
 
İbn Ba’z, uzunca bir cevabın sonunda bir özet yaparak şöyle demiş:
والخلاصة: أن صلاة الظهر بعد الجمعة بدعة وضلالة وإيجاد شرع لم يأذن به الله؛ فالواجب تركه والحذر منه وتحذير الناس منه والاكتفاء بصلاة الجمعة، كما درج على ذلك رسول الله ﷺ وأصحابه بعده والتابعون لهم بإحسان إلى يومنا هذا، وهو الحق الذي لا ريب فيه، وقد قال الإمام مالك بن أنس رحمة الله عليه: (لن يصلح آخر هذه الأمة إلا ما أصلح أولها). وهكذا قال الأئمة بعده وقبله. والله الموفق
 
“Hulâsa olarak: ‘Cuma namazından sonra öğle namazını kılmak bid’attır, dalâlettir yani sapıklıktır, Allahın izin vermediği bir şeriat icat etmektir. Vâcip yani farz olan, bunu terketmektir, böyle bir namazı kılmaktan sakınmak ve başkalarını da sakındırmaktır ve Cuma namazıyla yetinmektir, nitekim Resülüllah sallellahu aleyhi ve sellem, ondan sonra onun Ashabı ve günümüze kadar iyilikle onlara tabi olanların yaptıkları gibi.
Doğrusu budur, bunda hiç şüphe yoktur. Mâlik bin Enes: ‘Bu ümmetin arkadan gelenlerini, önceden gelenlerini ıslah edenden başkası düzeltmez’ buyurmuştur.’ demiş.”
 
Şimdi burada ben cuma namazının eda ve sıhhatinin şartları da vardır, deyip bunları anlatacak değilim. Sadece şu kadarını söyleyeceğim:
 
Bu nedir Allah aşkına?! Zuhr-i ahır kılmak bidattır, hatta dalalettir, hatta şeriat icat etmektir, demek ne demek Allah aşkına?! Bu nasıl bir üslup, bu nasıl bir söylemdir?! Selefilerin alimi böyle yaparsa, cahili nasıl yapar bir düşünsenize!!
Mesela çok basittir: Evet, Allah Resulü ve ashap zamanında böyle bir olay yaşanmamıştır. Ancak sonradan cumanın eda ve sıhhat şartları tartışılmış ve zuhr-i ahır kılınmasının ihtiyaten caiz olduğuna ictihad edilmiştir. Altını çiziyorum, bu bir içtihattir. Sen ictihad edersin, kılınmasına gerek olmadığını söylersin. Nitekim ben de kılmayanlardanım. Amma velakin kılınmasına yönelik ictihada nasıl bidat, nasıl dalâlet, nasıl şeriat icat etmek dersin? Olacak iş midir bu?! Haddi aşmak değil de nedir bu?!
 
Biliyorum, muhtemelen selefilerin bidat anlayışı böyle söylemelerine sebep olmuştur. Selefiler bidat anlayışlarını gözden geçirmelidir. Selefiler bidat alanını geniş tutarak neredeyse Resulullah ve ashaptan sonra ortaya çıkan her şeyi bidat kategorisinde görmeye meyillidirler. Bu anlayış hayatı darlaştırmakta, Müslümanlara sıkıntı çıkarmaktadır. Dolayısıyla bazı içtihatları dahi bidat görmeye sebep olmaktadır. Selefiler bu anlayışından vazgeçmelidir. Farklı düşünmeyi, farklı yorumlamayı kabul etmelidirler. Kendi inançlarını, kendi amel anlayışlarını istedikleri gibi yaşayabilirler. Ancak kendi inanç ve amellerini sanki İslam’ın tek değişmez inanç ve amelidir gibi başkalarına dayatmaya kalkarlarsa -ki, bidat ve dalalet demek bir dayatmadır- haşeviye veya kıt akıllı ithamıyla karşı karşıya kalırlar. Bunu yapmasınlar!
 
Benden söylemesi…
Kategori:Yazılar

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir