İçeriğe geç

DEĞER-EYLEM İLİŞKİSİ

Dikkat ettiniz mi? Hayvanlarda sadece hareket var. Eylem/amel yok! Eylem yok, çünkü eylem niyetlerle ilgilidir. Hayvanlarda niyet yok, çünkü niyet değerlerle ilgilidir. Ve hayvanlarda elbette değer de yoktur. Değerler hayvanları değil, insanı çepeçevre kuşatmıştır. Değerler hayvanların değil, insanın yaratılışına kodlanmıştır. İki hayvan kavga etse, oraya herhangi bir değer inivermez. Hayvanların kavgası eylem değil, sadece bir hareketten ibarettir. İki insan kavga etse, oraya hemen değerler iniverir. Kim haklı, kim haksız? Kim zalim, kim mazlum?

Demek ki insan niyetleriyle insandır ve değerleri ancak niyetlerle eyleme dönüştürür. Dönüştürmek zorundadır, zira bu, insan olmanın gereğidir. Aksi takdirde sadece hareket eden bir hayvan olur.

Bizim medeniyetimiz değerler medeniyetidir, irfan ve ahlak medeniyetidir. Çünkü biz Allah’a iman ettik, İslam’a bağlandık, peygamberleri rehber edindik. O zaman geriye tek bir şey kalıyor: Adam gibi bu değerlere göre hareket etmek… 

Şöyle bir değerlere bakın, hiçbiri eyleme dönüşmeden bir mana ifade etmez.

Sevgi, eylem olmadan bir mana ifade eder mi? Eylem olmadan sevgi diye bir kavramdan bahsetmek bile mümkün değildir.

Adalet, eylem olmadan bir mana ifade eder mi? 

Merhamet, eylem olmadan bir mana ifade eder mi? 

Sadakat, eylem olmadan bir mana ifade eder mi? 

Cömertlik, eylem olmadan bir mana ifade eder mi? 

Tevazu, eylem olmadan bir mana ifade eder mi?

Fedakarlık, eylem olmadan bir mana ifade eder mi?

Haya, eylem olmadan bir mana ifade eder mi?

İffet, eylem olmadan bir mana ifade eder mi?

Ve bütün bunların bağlandığı ilke: Tevhid, eylem olmadan bir mana ifade eder mi?

Değerlerin tarifi olmaz; ta’limi ve tatbiki olur.

Değerler, eyleme dönüşünce ahlak oluverirler. O zaman eylem/amel ahlakın en temel şartıdır. Ahlak kuru bilgiyi kaldırmaz. Ahlak salt lafazanlığı kaldırmaz. Ahlak sadece konuşup durmayı kaldırmaz. Ahlak eylem gerektirir, amel gerektirir. Allah’ın esması ile ahlaklanmak eylem olmadan gerçekleşebilir mi? Sahi, peygamber bize niçin güzel örnek olarak işaret ediliyor? Güzel davranışlar ortaya koymadan güzel örnek olunabilir mi?

Buradan şöyle bir sonuca varabiliriz: 

Bizim medeniyetimiz ahlak medeniyetidir, eylem ve amel medeniyetidir. Felsefe medeniyeti değildir. Teori, soyut akıl medeniyeti değildir. İrfan, hikmet, marifet, amel, ibadet medeniyetidir. Felsefe, yararlılığı nispetinde evladır. Felsefe, işe yaradığı ölçüde caizdir. Evet, felsefe bu medeniyette vardır, olmalıdır. Ancak bilinmelidir ki felsefe başat değildir, baskın bir değerimiz değildir. İşe yaradığı ölçüde değerlidir. Değerlerimizi koruduğu müddetçe değerlidir. Kelam bile bu zaviyeden tartışılmıştır. Özellikle Gazali ihtiyaç miktarınca kelamla ilgilenmek gerektiğini söylemiştir.

(Not. Bunları söylemek için batıdan filozof devşirmeye gerek yoktur herhalde! Batı bile spekülatif felsefeyi asırlar önce terk etmedi mi! Burada yanlış anlaşılmasın felsefe düşmanlığı yapmak istemiyorum, meramım anlaşılsın istiyorum. Yine bunları söylemek için Ahmet Arslan olmak da gerekmez. Ona göre din olmadan toplum kuramazsınız. Felsefe, bilim, hatta sanatla bile toplum kurulamaz. İyidir kötüdür ayrı bir şey ama din olmadan toplum kurulamaz. Ancak Arslan din ile biraz efsaneyi, miti, biraz afyonu kastediler gibidir. Arslan kendince ne derse desin dini efsane olarak tanımlasın, kendi subjektif değerlendirmesidir, der, geçeriz. Ben şöyle diyorum: Değerler olmadan toplum kuramazsınız. Değerleri gerçek ve mutlak manada din temsil ettiği için din olmadan toplum kuramazsınız.) 

Evet, bizim felsefemiz irfandır, hikmettir, marifettir, ameldir. Zira irfan, hikmet ve marifet, amelsiz ve eylemsiz asla olamaz. İrfan, hikmet ve marifetin sonucu derin ahlaktır. Toplumları sürükleyen, diri tutan, birbirine bağlayan; fertlerini örnek ve biricik yapan işbu derin ahlaktır.

Amma velakin işte biz bu değerlerimizi kaybettik. Narin olayı bu acı gerçeği yüzümüze çarptı, hem de fena… Onun için ne yapıp yapıp değerlerimize dönmeliyiz ve onları yaymalıyız. Bu da evvel emirde aileden ve eğitim sistemimizden geçer. Eğitim sistemi ile cami, cami ile sokak, sokak ile siyaset, siyaset ile ekonomi, ekonomi ile ev, ev ile üniversite uyumlu olmak zorundadır. Uyum varsa ahlak ve eğitim işe yarar. Uyumsuzluk var ise çabalar beyhudedir. Bugün batıda siyaset, ekonomi, sokak, üniversite, kültür sekülerdir. Hepsinde seküler bilim ve seküler ahlak geçerlidir. Bu sayılan alanlarda bir boşluk bir sıkıntı ortaya çıkabilir ancak kendi içerisinde müthiş tutarlıdır. Bu tutarlılık da esasen nefes almalarını sağlamaktadır. Ya biz?! Her tarafımız dökülmektedir; çünkü hiçbir tutarlılığımız yoktur! Eğitimin, devletin, siyasetin, ekonominin, üniversitenin dili başka… Evin, sokağın, caminin, tarihin ve kültürün dili başka… Yukarıda sekülerizm, aşağıda din baskın… Yukarıdan aşağıya sekülerizm dayatılmakta… ama aşağıdan yukarıya bir türlü din etkili olamamaktadır. Böyle bir ortamda işler yolunda gidebilir mi?

Kategori:Yazılar

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir