Sünneti göz ardı ederek, yok sayarak, reddederek, onunla çelişerek Kur’an’dan hüküm çıkarmak ve o hükmü yaşamak günahtır. Açık söylüyorum, günahtır. Çünkü bu Allah’ın muradına aykırı hareket etmektir.
Kur’an’ı anlamada mealcilerin şöyle bir basit yönteminden -yöntem denilirse tabii- bahsedebiliriz: Bir ayet bize kapalıysa, o başka ayetlerde muhakkak açıklanmıştır. Çünkü Kur’an apaçıktır; başka bir şeye ihtiyaç bırakmaması gerekir. O zaman Kur’an içinde ayetleri araştırırız, öyle amel ederiz. Elbette kapalı bir ayetin başka ayetlerde açıklandığı olmuştur. Bunda şüphe yoktur. Ancak durum, her zaman böyle değildir. Bazen araştırırız, ama bir açıklama bulamayız. Yani kısa bir değini var, hatta sadece bir emir var, ama nasıl uygulanacağına dair bir açıklık yok! Ne olacak? nasıl hareket edeceğiz? Ben söyliyeyim: Ya Resulullah’a müracaat edeceğiz ya da aklımıza… Üçüncü bir seçenek yok! Resulullah’ın Kur’an dışındaki sünnetini reddettiğimizde, evet, bu durumda Kur’an’ın genel ilkelerinden yola çıkarak kıyasla veya akılla yahut içtihatla dinin hükmünü biz belirleyeceğiz demektir. Evet evet, bu durumda dinin hükmünü biz aklımızla belirleyeceğiz ve buna uyacağız. O zaman en temel soruyla karşılaşırız: Biz dinin hükmünü aklımızla belirliyoruz, o bizim için din oluyor ve ona uyuyoruz; ancak bunu Resulullah belirlediğinde o din olmuyor, ona uymak zorunlu da değil, öyle mi? İşte bu, akıl almaz bir mantıktır!
Şimdi burada sünnet olmadan Kur’an’ın anlaşılamayacağına dair, Allah’ın muradını tespit edemeyeceğimize dair örnekler vermek istiyorum.
Örnekleri en genel anlamıyla üçe ayırmak istiyorum:
1. Allah Resulünün Kur’an’da çok kısa olarak geçen, usulcülerin mücmel dediği (kısa kısa, detayı olmayan) ayetleri açıklaması.
Mücmel ayetlerin açıklanması zorunludur. Bunları ya aklımızla açıklayacağız ya da Resulullah’ın açıklamasına başvuracağız. Başka da yolu yoktur. Çünkü bunların açıklanmaması halinde ayetle amel etmek mümkün olmayacaktır. Ayetle amel edilemediğinde bu hükmün havada kalması demektir. Bu da Allah’ın abesle iştigal ettiğine yol açar ki, böyle bir şey mümkün değildir. Şu örneklere bakalım:
a. En’am, 141:
واتوا حقه يوم حصاده
“Hasat zamanında hakkını (yani zekatını) verin.”
Ayet tarım ürünlerinin öşründen bahsediyor ve “hakk”nı verin buyuruyor. Hakkı nedir? Hakkın ne olduğu açıklanmazsa bu ayette geçen emirle amel etmek mümkün olmayacaktır. Hakkın ne olduğuna dair Kur’an’da bir açıklama yoktur. O zaman başta da söylediğimiz gibi bunu ya akılla belirleyeceğiz ya da Resulullah’a müracaat edeceğiz. Herhalde önce Resulullah’a müracaat etmek dinin belirlediği bir yöntemdir. Resulullah’tan önce akla müracaat etmek dinin asla tasvip edemeyeceği bir durumdur. Resulullah’a müracaat ettiğimizde tarım ürünlerinin zekatı ile ilgili şunu tespit ediyoruz:
“Yağmur suyuyla sulanan ürünlerin zekatı onda bir; kovalarla sulanan ürünlerin zekatı ise yirmide birdir.” (Buhari, Zekat 31; Müslim, Zekat 1)
Şimdi bu hadisi dikkate almadan Allah’ın emrini yaşayabilmek mümkün müdür?
“Zekat veriniz” emri de böyledir. Kur’an’da “zekat veriniz” emri dışında herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. “Sana ne infak edeceklerini soruyorlar. De ki; ihtiyaçtan fazlasını” ayeti farz olan zekatla ilgili değildir. Bunu farz kabul etsek mealciler başka bir ciddi sıkıntıyla karşı karşıya kalırlar! Zira bu sefer yemek, içmek, giymek gibi temel ihtiyaç dışındaki mal ve paralarını ellerinden çıkarmak zorunda kalırlar!! Bunu geçtim, zekata gelirsek, peki bu durumda ticaret mallarından, hayvanlardan vs. nasıl ve hangi oranda zekat verilecektir? Bu ayeti Resulullah’a müracaat etmeksizin yaşamak mümkün değildir.
“Namaz kılınız” emri de böyledir. Namazın kıyam, kıraat, rukü, secde gibi temel bazı farzları dağınık bir şekilde Kur’an’da bulunmaktadır. Zaten namaz bu yönüyle her ümmette de vardır. Ancak namaz bunlardan ibaret değildir. Bir takım şekilleri, rekatları ve vakitleri vardır. Bununla birlikte şöyle bir an, sünnetsiz, Kur’an’a göre namazı düşünelim. Rüku, eğilmektir. Peki nasıl ve ne zaman rüku yapılacaktır? ne kadar eğileceğiz? Kur’an’a göre bunlar belli değildir. Secde, nasıl ve ne zaman yapılacaktır? tek secde mi yapılacaktır? Secde sözlükte boyun eğmek anlamına geldiğine göre salt Kur’an’a göre bunun namazla ilgili olduğunu söyleyebilecek miyiz? Namazda kıraat edilecektir. Peki rükuda veya secdede kıraat etsek Kur’an’a göre buna mani bir durum var mıdır? Yine zaruret olmaksızın namazda Yaşar Nuri’nin veya bir başkasının tercümesini okusak bu, kıraat yerine geçecek midir? Namaz rekatları kaç olacaktır? Düşmanla karşılaşıldığında bir rekatı imamla, bir rekatı ferden kılınan korku namazı esas alınarak sadece iki rekat farz vardır mı denilecektir? Korku namazına özel olan bu durum tüm namazlara şamil mi kılınacaktır? Mümkün mü böyle bir şey? Eğer öyleyse tüm namazlar bir rekat imamla, bir rekat ferden kılınmak üzere iki rekat olması gerekmez mi?! Bu kadar akıl dışılığa izin vermeden Resulullah’ı örnek almak en güzel yol değil midir? “Beni nasıl namaz kılarken gördüyseniz öylece namaz kılın.” (Buhari, hd. no. 631)
b. Nisa, 92:
… و دية مسلمة الى اهله
“Yanlışlıkla bir mümini öldüren kimsenin mümin bir köle azat etmesi ve ölünün ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gerekir.”
Ayetteki diyetin miktarı ne kadardır? Bu miktar beyan edilmezse ayetle amel etmek mümkün olmayacaktır. Bu miktar Kur’an’da açıklanmamıştır. O halde sünnete müracaat edilecektir. Sünnete baktığımızda şunu görürüz:
“Bir kişiyi öldürmenin diyeti 100 devedir. Gözün diyeti 50 devedir, kulağın diyeti 50 devedir…” (İbn Hibban, Sahih, XIV, 507) Bazı rivayetlerde de 1000 dinar altın, 12.000 dirhem gümüş olarak diyetin belirlendiği geçer. (Ebu Davut, Diyat 18)
Görüldüğü gibi sünnet Kur’an’da geçen diyetle Allah’ın muradını açıklamış olmaktadır.
Bu kadar örneği yeterli görüyoruz.
2. Kur’an’da beyan edilen, ancak muradın ne olduğunu Resulullah’ın açıklaması.
Örneklerle açıklayalım.
a. Allah şöyle buyurur: “Allah size çocuklarınızın alacağı miras hakkında erkeğe iki kızın payı kadarını emreder.” (Nisa, 11)
“Çocuklar” ifadesi anlaşılıyor. Ancak bu ifade umumidir. Her türlü çocuğu kapsar. Allah Resulü bu umumi ifadeyi şu iki şekilde sınırlar:
– “Müslüman kafire, kafir de müslümana varis olamaz.” (Buhari, Feraiz 25; Müslim, Feraiz 1)
– “Katil mirasçı olamaz.” (Ebu Davut, Diyat 20; Tirmizi Feraiz 17)
Şimdi bu durumu Kur’an’a aykırı mı kabul edeceğiz? Asla! Burada Resulullah, Allah’ın muradını açıklamış olmaktadır. Allah’ın muradı demek ki şudur: Allah, birbirine varis olmada, farklı iki dinden olmayı değil, aynı dinden olmayı kastetmiştir. Yine Allah, çocuklar ile katil olanları değil katil olmayanları kastetmiştir. İşte bu, sünnet yoluyla bilinmiş olur.
b. Allah şöyle buyurur: “Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir…” (Nisa, 12)
Burada vasiyetin ne olduğu anlaşılmaktadır, ancak mutlak kullanılmıştır. Buna göre bir kimse ölmeden önce “ben öldükten sonra tüm malım falan vakfa bağışlanmıştır” dese, ayetin mutlak ifadesine göre caiz olur. Ancak bu durum mümkün değildir. Çünkü Allah Resulü yapılan vasiyeti üçte birle sınırlamıştır. Yani üçte bir vakfa yapılan vasiyet geçerlidir; üçte ikisi ise mirasçılara taksim edilir. Bu hususta ümmetin bütün alimleri ittifak halindedir. Sadece ehl-i sünnet değil, tüm bid’at fırkaların alimleri de icma etmiştir.
c. Allah şöyle buyurur: “Namaza kalkacağınız zaman… her iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın.” (Maide, 6)
Bu ayette abdeste ayakların yıkanacağı açıktır ve anlaşılmaktadır. Bununla birlikte mütevatir bir uygulama ile mestlere mesh edileceği de sünnetle sabittir. Mestlere mesh edildiğinde ayaklar yıkanmayacaktır. Acaba bu durum abdest ayetine aykırı mıdır? Asla! Bu uygulama ile Resulullah Allah’ın muradını beyan etmiştir. O da şudur: Ayette geçen ayakları yıkamaktan maksat, mestler giyili olmadığı zamandır. Mestler giyili olduğunda ayakları yıkamaya gerek olmayacaktır. İşte bu durum sadece sünnetin beyanı ile anlaşılmış olur.
d. Yukarıdaki abdest ayetinde Allah “namaza kalkacağınız zaman…” buyurur.
Bu ifade açıktır ve her namaza kalkıldığında abdest alınmasını gerektirir. Bu namazın farz veya nafile olması fark etmez. Sadece bu ifadeye baktığımızda her namaz için abdest almak farz olur. Ancak Resulullah’ın uygulamasından birkaç vaktin bir abdestle kılınabileceğini öğreniyoruz. Bu durumda Allah’ın muradı şu olmaktadır: Her namaza kalktığınızda, eğer abdestsiz iseniz, muhakkak abdest alınız. Abdestiniz varsa tekrar abdest almanıza gerek yoktur. Yine Resulullah’ın uygulamasıyla abdestli iken tekrar abdest almanın fazilet olduğunu da öğreniyoruz.
e. Allah hırsızlık yapanların elinin kesilmesi gerektiğini buyurur. Ama elin nereden kesileceği, ne kadar çalınınca elin kesileceği belirtilmez. Elin kesilmesi ile ilgili ayet anlaşılmaktadır. Bunda problem yok. Ancak nasıl uygulanacağı, sadece Kur’an’ı dikkate aldığımızda müşkildir. Kur’an’a göre en ufak bir şey çalındığında da elin kesilmesi mukadder olacaktır. İşte bu noktada Resulullah Allah’ın muradını açıklamaktadır. O da şudur: Çalınan mal korunmuş olmak kaydıyla on dirhem gümüşe ulaştığında hırsızın elini sağ bilekten kesiniz. İşte bunu ancak sünnete müracaat ettiğimizde anlarız. Yoksa bütün bunlara aklımızla karar vermek zorunda kalırız.
Bu kadar örnek yeterlidir diye düşünüyorum.
3. Bir de aslı Kur’an’da olup Resulullah’ın yeni olarak ortaya koyduğu hükümler vardır.
Bunun örnekleri şöyledir:
a. Allah evlenilmesi haram olan kimseleri belirtmiştir. Bu ayet, konu ile ilgili bir “asıl”dır. Resulullah bu ayetin açılımı sadedinde şunları ilave etmiştir:
– Bir erkeğin bir kadını halası veya teyzesi ile aynı nikahta birleştirmesi yasaktır.
– Bir kadınla geçici evlilik olan mut’a nikahı haramdır.
b. Allah eti haram olan hususları beyan etmiştir. Bu ayet, konu ile ilgili bir “asıl”dır. Allah Resulü bu ayetin açılımı sadedinde şunları ilave etmiştir:
– Köpek dişli yırtıcı hayvanlarla pençeli kuşların etlerinin yenmesi yasaktır.
– Evcil eşek eti yemek haramdır.
c. Allah miras taksimini yapmıştır. Bu ayet miras taksimi ile ilgili “asıl”dır. Resulullah miras taksimine nine varsa ona da mirastan pay verilmesini takdir etmiştir.
d. Allah şöyle buyurur: “Allah şeytanı lanetlemiştir; o da ‘… kullarına emredeceğim, Allah’ın yarattığını değiştirecekler’ demiştir…” (Nisa, 119) Bu ayette şeytanın fıtrata müdahale ettireceği beyan edilmektedir. Ayet konu ile ilgili “asıl”dır. Resulullah bunun açılımı sadedinde şu hükümleri ilave etmiştir:
– Dövme yapan da yaptıran da Allah’ın rahmetinden uzaktır.
– Kadına benzeyen erkek de, erkeğe benzeyen kadın da Allah’ın rahmetinden uzaklaşmıştır.
e. Kur’an’da kadınların başörtüsüyle, tesettürü ile, kadınlara bakmamakla ve kadınların cahiliye döneminde olduğu gibi açılıp saçılmaması ile ilgili ayetler vardır. Bu ayetler kadınla ilgili bu konularda “asıl”dır. Resulullah bu ayetlerin açılımı sadedinde şu yasakları da koymuştur:
– Kadınlarla tokalaşmak yasaktır.
– Kadınlarla halvet halinde olmak yasaktır.
– Kadınların koku sürünerek özellikle erkeklerin yanına gitmesi yasaktır.
– Kadınların güzelleşmek maksadıyla kaşlarını inceltmesi yasaktır.
– Kadınların saçlarını deve hörgücü gibi topuz yapması yasaktır.
– Kadınların dar ve şeffaf giyinmeleri yasaktır.
f. Kur’an’da Allah faizi yasaklamıştır. Başka da bir ayet yoktur. Resulullah bu ayetin açılımı sadedinde şunu ilave etmiştir: Faiz alan, veren, faizli işlemleri yazan, faizli işlemlere şahitlik yapan Allah’ın rahmetinden uzaktır.
g. Kur’an’da Allah içkiyi yasaklamıştır. Başka da bir ayet yoktur. Resulullah bu ayetin açılımı sadedinde şunu ilave etmiştir: İçki içen, sunan, satan, satın alan, sıktıran, sıkan, taşıyan ve taşıttıran Allah’ın rahmetinden uzaktır.
Bu örnekler sanırım yeterlidir. Sadece burada zikredilen konu ve sünnetler değil, örnekler o kadar çok ki! İsterseniz, sadece Cum’a suresinin 9. ayetine bir bakın! Sadece o ayeti uygulamak için sünnete müracaat etmeden hareket edemezsiniz! İsterseniz, önyargızsız, selim bir vicdanla deneyin! Ama muhakkak düşünün, tefekkür edin! Nefsinize kanmayın! Evet, sadece o ayet… İşte böyle mealci kardeşlerim! Sünnet olmadan İslam’ı anlamak ve yaşamak mümkün değildir. Bunu anlamak çok mu zor? Bilmem anlatabiliyor muyum?
İlk Yorumu Siz Yapın